26 Mart 2013 Salı

AHAD HABERLERİN DEGERİ
Prf.Dr. TALAT KoçYİGİT
Haberin Tarifi
Hadisçiler arasında haber, Hz. Peygamberin söz ve fiillerinden ibaret
olan hadisin müradifi olarak kullanılmıştır. Bununla beraber, haberin
hadise nisbetle daha geniş bir manası vardır ve Hz. Peygamberin
hadislerine ıtlak olundu ğu gibi, sahabe ve Tabi'indan gelen rivayetleri
de içine alır. Bu bakımdan, haberle hadis arasında umum-husus farkı
vardır: Her hadise haber denir; fakat her haber, hadis değildirı. Bu manada
tarih ve benzeri ilirnlerle meşgul olanlara ahbari denildiği halde,
yalnız, Hz. Peygamberden gelen haberlerle uğraşanlar muhaddis ismini
almışlardır.3 Ancak raviler, Hz. Peygambere merfu'4 olan hadisleri
rivayetle iktifa etmiyerek, sahabe ve tabi’undan mevkuf 5 veya maktu6
olarak gelen haberleri de rivayet ettikleri ve rivayet, haber vermek manasında
ihbarın müradifi olduğu için, hadis imamları, hadis ve haber
kelimelerini, aynı şekilde, müradif manalarda kullanmakta bir mahzur
görmemişlerdir. Buna göre, haber denildiği zaman, çok defa Hz. Peygamberin
hadisi anlaşılmıştır.
Kur'an ve Haber
Kur'an, İslam Dininin ilk ve en mühim kaynağı olup, Hz. Peygambere
vahiy yolu ile gönderilmiş Allah keIamı Kitaptır. Müslümanlar,
1- Bkz. İbn Hacer, Nuhbetu'l-fiker, s.6.
2 Bkz. Es-Suyut!, Tedribu'r-rilvi, s.6.
3 Bkz. İbn Hacer, Nuhbetu'l-fiker, s.7; Es-Suyut!, Tedribu'r-rilvi, s.6.
4 Hz. Peygambere izafe edilen haherlere merfu denilmiştir. haherler, ister sahabe veya
Tabi’i, ister daha sonraki nesillerden bir kimse tarafından ona izafe edilmiş olsun; ister İsnadı
muttasıl,(kopuk olmayan) ister munkati (kopuk)olsun, merfu. olmaktan çıkmaz. Daha geniş malumat için Bkz. Es
-Suyuti, Tedribu'r-ravi, 5.109.
Sahabeden muttasıl veya munkat! senedlerle rivayet olunan haberlere mevkuf denilmiştir.
Yani,rivayet olunan söz veya fiiI, sahabenin şahsi söz veya fiilidir. Bkz. Es-Suyfıti, Tedribu'r-
ravi, s. 109.
6 (maktu)Tabi’undan rivayet olunan şahsi söz ve fiilleridir. Bkz. Aynı eser.
126
ibadet ettikleri Rab'lannı Halik, Razik, Kadir, Alim, Semi', Basir ...
gibi çeşitli sıfatları ve esma'i husnasıyle; meleklerini, kitaplarını ve bu
kitapların gönderildi ği peygmberlerini, ahiret gününü, haşr'i, hesabı,
cennet ve cehennemi, cennet hayatının nimetlerini, cehennem hayatının
azabını; namaz, oruc, hacc ve zekat gibi ibadet hükümlerini; evlenme,
boşanma ve miras meselelerini, insanlar arasındaki münasebetleri, birbirlerine
karşı yüklenmiş oldukları çeşitli görevleri ... kısacası bir insanın
dünya ve ahıret hayatını belirli ölçüler altında tanzim eden emir ve
nehiyleri mü cmel ve gayri mufassal olarak Kuran'dan öğrenmişlerdir.
Hazreti Peygamber, kendisine gönderilen Kur'an ayetlerini insanlara
tebliğ etmekle görevlendirilmiştİr. Bu hususta Kur'an'da şu ayet
gelmiştir:
"Rabbından sana inzal olunan şeyleri tebliğ et; eğer bunu yapmazsan
(Rabbının) risaletini tebliğ etmemiş olursun". 7 Kendisine gönderilen
ayetleri tebliğ etmekle görevlendirilen Hz. Peygamber, Kur'an'da şu
ifade ile tavsif olunmuştur: "O (Rasul), havadan konuşmaz; (onun sözleri), kendisine vahyolunan
vahiyden başka bir şey değildir". 8 Müfessirler,bu ayete dayanarak, Hz.
Peygambere gelen vahyi iki kısma ayırmışlar, muciz olan birincisine
vahyi metluv demişlerdir ki bu, Kur'an'dır; muciz olmıyan diğer vahiy
ise gayri metluv olup, Hz. Peygamberden din ile ilgili olarak sadır olan
sözlerdir; yani onun hadisleridir.9
Allah Ta'ala, insanlara, Kur'an'a itaat etmeyi emrettiği gibi, Hz.
Peygamberin hadislerine de itaatı aynı şekilde emretmiştir. Bu hususta
Kur'an'da şu ayet varid olmuştur:
"Ey iman edenler, Allah'a ve Rasul'e itaat edin". O Bir başka yerde
"her kim Rasul'e itaat ederse Allah'a itaat
etmiş olur.” denilmek suretiyle, Rasul'e itaat etmenin derecesini,
Allah'a itaat derecesine yükseltmiştir. Şüphe yoktur ki bu
ayetlerde belirtilen Allah'a itaat, O'nun, Kur'an ile gelen emir ve
nehiyIerine itaat manasına olduğu gibi, Rasıtl'e itaat da, onun ha-
7 Ma'ide sfıresi, ay. 67.
8 Necm suresi, ay .. 3.
9 Bkz. Es-Suyuti, Eı-Iıkan fi ıı/(iıni'l-Kur'an, i. 45; İbn Hazm, EI.lhkUın fi usu.li'l.ah.
kUın, I. 97.
10 Nisa suresi; ay. 59.
11 Aynı sure, ay. 80.
disIeri vasıtasıyle gelen emir ve nehiyIerine itaattır. Keza, her
hangi bir anlaşmazlık halinde, müşkilin halli bakımından başvurulması
gereken iki asıldan biri, yine Hz. Peygamberin haberleridir. Bu
hususta da şu ayet nazil olmuştur;'
"Her hangi bir şeyde nizaa düşerseniz onu
Allah'a ve Rasul'e reddedin (yani Allah'a ve Rasul'e başvurun);
eğer Allah'a ve ahıret gününe inanıyorsanız" .12 Şüphesiz, ayette Allah'a
ve Rasul'e başvurmak hususunda gelen emrin muhatabı, yalnız Hz.
Peygamber devrinde yaşıyan ve onunla karşılaşmak ihtimali olan insan
değildir; fakat, ayetin nazil olduğu andan, insanların itaat etmekle
mükellef oldukları Kur'an hükümlerinin baki kalacağı dünya hayatının
son gününe kadar gelmiş ve geçecek bütün insanları da şamildir. Bu
bakımdan, hiç kimse: "ayette, ihtilaf ettiğiniz meselelerde Allah'a ve
Rasul'e başvurun, deniliyor; halbuki Allah'a nasıl başvurulur? Keza,
Peygamber vefat edeli bu kadar sene oldu; ona nasıl başvurulur?"
diyemez. Çünkü, Allah'a ve Rasul'e başvurmak, Allah kelarnı olan
Kur'an ile Rasul kelarnı olan hadislere başvurmaktır; yani, Kur'an ve
Hadis'i, ihtilaf konusu olan meselede hakem ittihaz etmektir.
Yukarıda, Hz. Peygamberin, insanlara getirdiği çeşitli dini meselelerdeki
hükümlerin, emir ve nehiylerin, bir vahiy eseri olduğuna ve
bu vahyin, Kur'an ve Hadise delalet etmek üzere metluv ve gayri metluv
olarak iki kısma ayrıldığına işaret etmiştik. Her iki vahiy şeklinin de
Allah'tan geldiği göz önünde bulundurulursa, bir Kur'an hükmü ile, Hz.
Peygamberden nakledilen sahih bir. haberin getirdiği hüküm arasında
itaat bakımından hiç bir fark olmamak gerekir. Netekim, daha önce
zikretmiş olduğumuz "Allah'a ve Rasul'e itaat ediniz", ."her kim Rasul'e
itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur" mealindeki ayetler de bu hususu
açık bir surette ortaya koymuşlardır. Şimdi, bu esasa dayanarak diyebiliriz
ki: Dini meselelerde, mesela "tevhid" de, Allah'ın sıfatlarında,
kaza ve kader meselesinde, Allah'ın kıyamet günü mü'minler tarafından
gözle görülüp görülmiyeceği meselesinde, Hz, Peygamberin şefaatinde
ve diğer ibadet ve muameIat ile ilgili meselelerde, ortaya çıkacak her
hangi bir ihtilaf anında başvurulacak ilk merci, Kur'an ile Hz. Peygamberden
nakledilen sahih haberlerdir.
12 Ayın sure, ay. 58.
13 Bkz. İbn Hazm, El-Ilıkfimji ltsiili'l-alık"m, i. 98.
128
Haberlerin Kısımları
,
Hadisin müradifi olarak kullandığımız haberin, hadisçilere ve sair
usul uleması arasındaki taksimini zikretmeden önce, bu taksimle sağlanmak
istenen faydaya, bir kaç noktadan işaret etmek yerinde olur.
Malumdur ki, eşyanın bilinmesi akıl yolu ile olduğu kadar, his veya
duyu organları vasıtasıyle de olur. Dördün yarısının iki ettiğini akıl
yardımı ile buluruz; keza, ihdas edilmiş (muhdes), yahut yaratılmış
(mahluk) olan bir şey düşündüğümüz zaman, onu ihdas eden (muhdis)
veya yaratan (‘halik) bir kuvvetin bulunduğunu yine akıl yardımı ile
anlarız. Fakat her hangi bir kimsenin söylediği bir sözü veya yaptığı
bir işi, duyu organları vasıtasıyle öğreniriz. Söylenen bir söz, işitme organı
ile, yapılan bir iş de görme organı ile bilinir. Bir şeyi duyu organı
vasıtasıyle öğrenen kimse, onu, bilmeyen kimseye, yine duyu organı ile
olaya bizzat şahit olan kimsenin haberiyle öğretir. Bir şeyi haber veren
kimselerin hepsinin de sözlerine güvenilır kimseler olması bahis konusu
olamıyacağına göre, verilen baber, iki ihtimalden hali değildir; yani ya
doğrudur; ya da yalandır. Bu durumda haberin, sözüne güvenilir kim"
seler arasından alınması gerekir. Sözüne güvenilir kimseler ise ya yakin
tarikıyle bilinir; yahutta zan tarikıyle; ancak ikinci şıkta, haberin doğruluğuna
deıaıet eden emarelerin, aksine deIalet eden emarelerden daha
kuvvetli olması lazımdır. 14 İşte bu esasa istinaden, usulcüler, haberleri
iki kısma ayırmışlar ve birincisine mutevatir, ikincisine de ahad demişlerdir.
Biz, bu yazımızda mutevatir haberlere kısaca temas ederek ahad
haberlere geçecek ve bunların Dindeki yerini, değerini ve bazı kelam
mezheplerinin bu çeşit haberler üzerindeki görüşlerini belirtmeğe çalışacağız.
Mutevatir Haberler
Mutevatir, aralarında bir fetret buluıımak suretiyle bir biri arkasından
gelmek, birbirini takip etmek manasında tevatürden ismi mildir.
Bir haberin tevatür ettiği söylendiği zaman, onu haber veren kimselerin,
birbiri arkasından geldikleri anlaşılır; ancak, buradaki "birbiri
arkasından gelmek" tabiri, muvasala manasında olmayıp, haberciler
arasında gayri muntazam olarak bulunan bir fetrete delalet eder.15
14 EI-Ceza'irİ, Tevcihu.'ri-nazar iM usı11i'I-eser, s. 33.
15 Aynı escr, s. 34.
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, mutevatir olarak gelen bir haberin
his (duyu) ile bilinmiş olması ve habercilerin onu yald

kınen bilmiş
olmaları gerekir. Buna göre haberi veren şahısların her biri, "gördüm"
veya "işittim" diyerek onu nakleder. His yolu ile değil de akıl yolu ile
bilinen haberler, mutevatirin tarifine girmezler; zira, bir delile dayanarak
alemin hudusunu haber veren bir kimseye karşılık, bir başka kimse,
kendi delili ile onun kıdemini iddia edebilir ki bununla öbürünün haberini yalanlamış olur.16
Bir haberin mutevatir derecesine ulaşabilmesi için, onu nakleden
habercileI'in sayısı hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Fakat,
mutevatirin, hadisçiler arasındaki meşhur tarifine dikkat edilecek olursa,
belirli bir adedin bahis konusu olmadığı anlaşılır. Bu tarıfe göre mutevatir,
başta sahabe olmak üzere, bütün nesiller boyunca, yalan üzerinde
birleşmeleri ihtimali olmıyan sayısı belirsiz bir kalabalığın rivayetidir.Bu kalabalığın sayısı hakkında ileri sürülen rakamlar arasında
ise, belirli bir ittifak yoktur. Bazılarına göre, tavatürün sübutu için, bir
haberin en aşağı Bedir harbine iştirak eden sahabileI'in sayısı kadar bir
kalabalık tarafindan rivayet edilmiş olması gerekir; bu sayı 310 dur.
Diğer bazı görüşlerde de, Bedir harbi gibi, bazı tarihi olaylarla ilgili
olarak 70,50, 40, 20, 12,5,4,3,2 rakamları ileri sürülmüştür.18 Fakat haberin
mütevatir olması ile Bedir harbi veya diğer olaylar arasında ne
gibi bir ilgi olduğunu kestirmek gerçekten güçtür.
Burada, mütevatir haberleriri doğruyu ve gerçeği aksettirdiği görüşü
üzerinde bütün İslam ulemasının. birleştiğine işaret ederek,19 asıl
konumuz olan ahad haberlere geçeceğiz.
Ahad Haberler
Vahid veya ahad, lugatta, sayıların ilki olan bir manasında kullanıldığına ve ahadın, vahidin cemi şekli olduğuna göre, haberi vahıd (ahad)e
16 Aynı yer.
17 Bkz. İbn Hacer, Nuhbatu'l-fiker, s. 7; E.~Suyut1, Tedribu'r-rlivi, s.37L
18 Bkz. İbn Hazm, EI-Ihkam fi usiİli'l-ahkam, i. 104-5.
19 EI-.Bağdadi, meşhur. ınutezile imamlarından En-Nazzam'ın, tevatür derecesini bulan
haberlerde de ravilerin yalan üzerİnde ittifak edebilecekleri görüşüne dayanarak, bu haberlerin
bir huccet olarak kuııanılamıyacağını, iddia ettiğini açıklar. Bkz. EI-Fark beyne'l-fırak, s.87.
En-Nazzam'ın bu görüşü, ileride üzerİnde ayrıca duracağımız mutezilenin hadisleri inkar metoduna
tamamen uygundur.
bir (birler) in haberi demek doğru olur. Bir başka ifade ile, "bir kişinin
diğer bir kişiden rivayet ettiği haber" de diyebiliriz. Ancak bu tarif,
vahıdin lugat manasına uygun olmakla beraber hadisçiler arasında kullanılan
ve meşhur olan tariften farklıdır. Çünkü haberi vahidin ıstılah
manasında ravi sayısı şart koşulmamıştır. Haber bir kişi tarafından rivayet
edilebileceği gibi, iki, üç ve daha fazla kimseler tarafından da rivayet
edilebilir; şu var ki ne kadar çok kimse tarafından rivayet edilirse
edilsin; tevatür derecesine ulaşmadıkça,o haber, yine ahad haberlerden
addedilir.20 Ancak ahadtan olan bir haberin, rivayet yollarının çoğalması
halinde ona, hadisçilerle sair usul uleması arasında meşhur 21 adı verilmiştir
ki bu takdirde haber, yine de ahad olmaktan çıkmaz. O halde,
burada karşımıza yeni bir taksim çıkmış oluyor. Bu taksime göre, ahad
haberler ya meşhurdur; yahutta meşhur değildir. Birincisi üç ve daha
fazla kimseler tarafından rivayet edilen haberlerdir; ancak, üçten sonraki
fazlalık ne kadar çok olursa olsun, haberi tevatür derecesine yükseıtmez.
22
Ahadın meşhur olmıyan diğer kısmına gelince, bu guruba giren haberler,
hadisçiler arasında aziz ve garib olmak üzere iki kısımda mütalaa
edilmişlerdir. Ayrı ayrı üç veya daha fazla isnadla rivayet edilen bir
haber, tabakalardan birinde isnadın ikiye düşmesi halinde aziz, bire
düşmesi halinde de garib ismini almıştır .23
Hadis ulemasının, Hz. Peygamberden rivayet edilen hadisleri,
sahih, hasen ve zayif olmak üzere üçe ayırmaları ise, ahad haberlerin başka
yönden bir taksimidir. Şüphe yoktur ki mütevatir haberler de sahih
haberlerdendir; fakat bu çeşit haberler, tevatür sebebiyle her hangi bir
sened iradından müstağni oldukları için, nadisçiler, bunları araştırma
20 Bkz. Abdu'l-Az;z el-Buhari, Keşfu'l-esrar, II. 379; El.Ceza'iri, Tevcihu'n-nazar, s.33.
21 Bkz. Es-Suyuti, Tedribu'r.ravi, s. 368; El.Ceza'iri, Teveih, s. 35. Bazı usul uleması,
haberleri, mutevatir, meşhur ve ahad olmak üzere üçe ayırmışlar ve meşhuru, haberler arasında
müstekıl bir kısım olarak tavsif etmişlerdir. Fakat maruf olan taksim öbürüdür.
22 Bkz. EI.Ceza'iri, Tevcihu'n-nazar, s. 35. Bazı ulerna, meşhura mustefiz da demişlerdir.
Bazılarına göre de her .ikisi .arasında fark vardır ve ikincisi derece bakımından birinciden daha
üstün olup mutevatire daha yakındır. Fakat ne olursa olsun bunu da haberi ahad içerisinde mü.
talaa etmek gerekir.
23 Bkz. İbn Hacer, Nuhbatu'l'fiker, s. il-l3; Es.Suyuli, Tedribu'r-ravi, 5. 375; El-Ce:
za'iri, Tevcihu'n-nazar, s. 36.
konuları içerisine almanıışlardır.24 Bu hususu göz önünde bulundurarak
diyebiliriz ki: Hadis ilmi, sahih hadisi sakiminden ayırmağı hedef tuttuğu zaman
konusu yalnızca ahad haberler olmuş ve hadis uleması, yalnızca
bu haberleri ve ravilerini tasnife tabi tutmuşlardır; Binaanaleyh,
sahih hadis dediğimiz zaman, ahadın sahihleri hatıra geldiği gibi, El-Buhar!,
Müslim ve Kutub-i sitte’!nin diğer dört imamının tolayıp vücuda getirdikleri hadis
eserleri de ahadın sahih haberler koleksiyonlarından
başka bir şey değildir. Burada, hadis imamları tarafından, sahih bir
hadiste aranan şartlara da kısaca temas ettikten sonra, haberi ahadın
dindeki değeri hakkında ileri sürülen görüşleri inceleyebiliriz.
Haberi Ahadtan Sahihin tarifi
Hadisçilerin tarifine göre sahih bir hadis, adil ve zabıt olan ravilerin,
yine kendileri gibi adil ve zabıt olan ravilerden muttasıl isnadla rivayet
ettikleri şaz ve illetten ari hadistir.25
Tarifte zikredilen adil tabiriyle adalet vasfına sahip olmıyan, yahut
bu yönden hali bilinmiyen ravilerin. hadisleri, zabıt tabiriyle de rivayetlerinde
hata yapanların hadisleri, sahih dışında bırakılmıştır. Keza
sahihin muttasıl isnadla rivayetinin şart koşulması ile munkatı',
mursel ve mu'dal gibi, isnadında ittisal bulunmıyan haberler; Şaz tabiriyle,"
güvenilir bir ravinin maruf olan habere muhalif olarak rivayet
ettiği haberler; ıllet tabiri ile de hadislerin sıhhatini tehlikeye sokabilecek
gizli bozuklukları bulunan haberler, aynı şekilde, sahih dışı bırakılmışlardır.
Başta El-Buhar! ve Muslim olmak üzere En-Nesa'i, Ebu Davud,
Et-Tirmizi ve İbn Mace gibi hadis imamları, eserlerini, yukarıda zikretmiş
olduğumuz sıhhat şartlarını bünyesinde cemeden haberlerden seçerek
vücuda getirmişlerdir. Bu bakımdan, hadis kitapları arasında bu
altı İmanıın eseri, kutub-i sitte adıyle, s!hhatine en çok güvenilir eserler
olarak büyük şöhret kazanmışlardır.
24 Bkz. EI-Ceza'iri, Tevdhu'n-nazar, s. 64; Es-SuyCıti, Tedribu'r-ravi, s. 371. Burada
Es-Suyutl, En-Nevevl'den naklen mutevatirin Fıkıh ve usulünce maruf olduğunu, muhaddisler
arasında rivayetinin hemen -hemen yok denecek derecede az olması sebebiyle onlar tarafından
zikredilmediğini kaydetmiştir.
25 Bkz. Eı-eeza'irl, Tevcihu'n-nazar, s. 69; İbn Hacer, Nahbata'l-fiker; s. 18; Es-Suyut!,
Tedribu'r-rliv'i, s. 22.
Haberi Ahadın Değeri
İslam uleması, -bazı itikadi mezhepler mümessilleri müstesna",
sahih olduğu taayyün etmiş haberi ahadı, dinde hüccet olarak kullanılması
ve onunla amel etmenin gerekli olduğu üzerinde birleşmişlerdir.
Bu birleşme, Hz. Peygamberin dini meselelerde yegane otorite olmasının
tabii bir neticesidir. Daha önce zikrettiğimiz bazı ayetlerden de anlaşıldığı
gibi, o, hevesine göre konuşmayan, fakat konuştuğu zaman yalnız
Allah Ta'ala'nın vahyettiği şeyi söyliyen bir peygamberdir. Dini meseleIerde
söylediği sözlerin alınması ve onlara uyulması, yine Kur'an'ın
getirdiği emirlerdendir. Bu esasa istinadeden müslümanlar, Hz. Peygamberden
nakledilen dinle ilgili haberleri almışlar, ve onlarla amel
etmenin gerekli olduğuna inanmışlardır.26 Bununla beraber, haberi
ahadın ilm-i yakin ifade edip etmediği konusu, bazı mezhepler arasında
görüş ayrılıklarına yol açmış, hanefilerle şafi'iler ve malikllerin bir kısmı,
bütün mutezile ve havaric, bu haberlerin, doğru olduğu kadar yalan
olması ihtimalini de gözününde bulundurarak, ilim ifade etmiyeceklerini
ileri sürmüşlerdir. Mutezile ve havaric, daha ileri giderek ve bu husus
u da kendileri için bir delil ittihaz ederek haberi vahıdle amel etmenin
gerekli olmadığını söylemişlerdir.27 Ahmed İbn Hanbel, Malik İbn Enes
ve hadisçilerin ekserisi ise, haberi ahadın sıhhati sabit olunca ilmi yakin
ifade ettiği ve dolayısıyle ameli gerektirdiği görüşü üzerinde birleşmişlerdir.
28 Maamafih, burada mühim olan, mutezıle kelamcıları müstesna,.
sünnet ehlinin haberi ahadıa amel etmenin gerekliliği üzerindeki ittifaklarıdır.
Hz. Peygamberin hayatında ve vefatından sonra, sahabenin
takip ettikleri yol da budur. Bu hususta kaynaklar bize pek çok misaller
göstermişlerdir. Burada, bu misalIerden bazı örnekler vermeği faydalı
görüyoruz.
1. Rivayet olunan sahih bir hadise göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Sözümü işiten, onu iyice belleyen sonra da başkasına nakleden
kimsenin yüzünü Allah ağartsın; kadru kıymetini yüceltsin. Olabilir
ki "Fıkıh hamili bir kimse fakih değildir ve olabilir ki "Fıkıh hamili"
bir kimse, kendisinden daha fakih olan bir kimseye onu nakleder.
29
26 Bkz. İbn Hazm, El.lhkam fı usulil.ahkam, I. n9.
27 İbn Hazm, aynı eser ve Abdu'l.Aziz el.Buhar!, Keşfu'l-esrar, II. 370.
28 İbn Hazm, aynı eser ve Abdu'l-Aziz el.Buhari, Keşfu'l-esrar, II. 371.
29 Bkz. Eş-Şiifi'i, Er-Risale, s. 402. Hadis, Et. Tirmizi, Ebu Daviid, İbn Mace, Ed.Darimi
ve Ahmed İbn Hanbel tarafından nakledilmiştir.
Hazreti Peygamber, -hadisinde sözünün dinlenmesini, bellenmesini
sonra da başkasına nakledilmesini emretmiştir; ta ki kendisine nakledilen
kimse de onu aynı şekilde bir başkasına nakletsin. Hadiste hitap,
bir. kişi içindir. Bu kimse bazan fakih olmıyabilir ve Hz. Peygamberden
işittiği sözü anlamıyabilir. Fakat onu hıfzedip fakih olan bır kimseye
naklettiği zaman bu söz, o kimse için. dinde bir hüccet olur.
2. Abdullah İbn Umer'den rivayet edildiğine göre, Kuba'da müslümanlar
sabah namazı kılarlarken bir kimse gelip Hz. Peygambere
nuzul olan bir ayetle kıblenin Kabbe'ye çevrilmesinin emredildiğini haber
vermiştir. Bu haber üzerine müslümanlar yonlerini Kabe'ye çevirmişlerdir.
O zamana kadar kıble Şam ciheti idi ve Kuba' halkı, ensar arasın
da Fıkıh ehli olarak tanınmış olup, Allah'ın farz kıldığı bir istikamete
yönelmiş bulunuyorlardı. Her hangi bir huccet olmadıkça bu farzı terkedemezlerdi.
O sıralarda Hz; Peygamberle karşılaşmamışlardı. Allah
Taala'nın, kıblenin tahviIi hakkında ona nasıl bir ayet indirdiğini de
bilmiyorlardı. Allah'ın Kitab'ı ve Peygamberinin Sünnet'ine dayanarak,
fakat ammenin haberiyle değil, bizzat Hz. 'Peygamberden işitmek
suretiyle belirli bir tarafa yönelmişlerdi. Halbuki şimdi yalnız bir kişinin,
fakat sözüne güvendikleri bir kişinin haberiyle, daha önce üzerlerine
farz kılınan yönden, Hz. Peygamberin değiştirdiği bildirilen tarafa yöne
liyorlar, eskisini terkediyorlardı ve bunu, sözüne güvenilir kimselerden
olduğu zaman, bu gibi kimselerin haberlerinin huccet olduğunu bilerek
yapıyorlardı. Böyle bir hadise. zuhur ettiği zaman, onu Hz. Peygambere
de haber veriyorlar ve ne yaptıklarını anlatıyorlardı. Eğer kıblenin tahvili
hakkında Hz. Peygamberden gelen haberi vahidin kabulü, onların
nazarında. farz olmayıp sadece caiz olan şeylerden olsa idi, sonradan
Hz. Peygamber onlara: "sizin bir kıbleniz vardı; benden işitmedikçe,
yahut haberi amme, yahutta bir kişiden fazla kimseleI'in haberleriyle
huccet kaim olmadıkça onu değiştirmemeniz gerekirdi" derdi. Fakat
sahabe arasında sözüne güvenilir bir kimsenin Hz. Peygamberden naklettiği
haberin kabulü farz olduğu için, onlar, böyle bir haberle, nesh edilmiş
olan bir farzı terketmek hususunda tereddüt göstermemişlerdir.
3. Enes İbn Malik anlatır: Ebu Talha ve Ebu Ubeyde İbni'l-Cerrah'a
hurmadan yapılmış şarap verirdim. Bir gün bir haberci geldi ve
30 Bkz. Eş-Şiifi'l, Er'Risale, s. 4,02-403.
31 Ayın eser, s. 407-408.
şarahın haram kılındığını haber verdi. Ebu Talha bana dedi ki: Enes,
kalk. ve bu şarap kabını parçala. Kalktım ve onu bir taşla kırdım.32
Şarap "(hamr), ilk devirlerde haram değildi ve müslümanlar arasında
içen bulunuyordu. Enes İbn Malik'in sözlerinden anlaşıldığına göre,
bir kimse tahrim ayetinin nazil olduğunu haber verdiği zaman gerek
Ebu Ubeyde, gerekse Ebu Talha veya Enes İbn Malik'ten hiç biri "biz,
şarabın helal olduğunu biliyoruz; Peygambere soralım, yahut haberi
amme bize gelsin; ona göre amel edelim" dememiş, fakat her üçü de sözüne
güvendikleri kimsenin haberini huccet olarak kabul etmişlerdir.
4. Hazreti Peygamber, Kays İbn Asım, Ez-Zibrikan İbn Bedr
ve İbn Nuveyre'den herbirini, İslamiyeti öğretmesi için kendi kabilelerine
göndermiştir; çünkü bunların, kendi kabileleri içinde sözüne güvenilir
kimseler olduklarını biliyordu?3
5. Mu'az İbn Cebel'i Yemen'e göndermiş ve kendisine (yani Muaz'a)
itaat edenlerin, etmiyenlere karşı savaşmalarını, Yemen halkına,
Allah'ın farz kıldığı şeyleri öğretmesini ve vermeleri vacib olan sadakayı
onlardan almasını ona emretmiştir. Hz. Peygamberin Mu'az'ı seçmesindeki
sebep, Yemen. halkının onu tanımaları ve sözüne güvenmeleri
idi.34
Hazreti Peygamber, sözüne güvenilir bir kişinin haberiyle huccetin
kaim olacağını biliyor ve çeşitli beldelere, bilhassa belde halkının
tanıdığı kimseleri göndererek İslam dininin vecibelerini halka öğretmelerini
onlara emrediyordu. Bu amirIerin vazifeli olarak gittikleri yerlerde,
ora halkından. hiç biri, "sen bir kişisin; bizden almak istediğin
sadakanın üzerimize vacib olduğunu bizzat Peygamberin ağzından
işitmedikçe bunu alamazsın" demiyordu.
6. Hazreti Peygamberin vefatından sonra da haberi ahad, aynı
Şekilde huccet olarak kullanılmıştır. Ebu Bekr, ceddenin mirası hakkında
hiç bir hüküm bulamadığı zaman, miras talebinde bulunan yaşlı bir
kadını eli boş döndürüyordu ki EI-Muğire İbn Şu'be ve Muhammed
İbn Mesleme, Hz. Peygamberden ceddenin südüs (1/6) alacağına dair
32 Ayın eser, s. 409.
33 Bkz. Eş-Şafi'i, Er-Risale, s. 514-416.
34 Bkz. Ayın eser, s. 416.
AHAD HABERLERİN DEGERİ 135
bir hadis nakletmişler ve Ebu Bekr bu habere dayanarak kadına südüs
vermiştir.35
7. Umer İbnu'l-Hattab, mecusiler hakkında nasıl bir hüküm vermek
gerektiğini bilemezkcn, Abdurrahman İbn Avf, Hz. Peygamberin
"mecusilere de ehli kitabın hükmünü tatbik edin" hadisini rivayet etmiş
ve Umer İbnu'l-Hattab, bu habere istinaden ehli kitapdan aldığı
cizyenin aynısını mecusilerden de almıştır. 36
8. Yine Umer İbnu'l-Hattab, sahabe arasında cenınin diyeti hakkında
Hz. Peygamberden her hangi bir haber bulunup bulunmadığını
araştırırken Hamel İbn Malik İbni'n-Nabiğa çıkmış ve ona şu haberi
vermiştir: Bir gün iki hanımdan biri, hamile olan diğerine bir sopa ile
vurdu ve karnındaki cenınin ölü olarak düşmesine sebep oldu. Bu hadise
üzerine Allah'ın Rasulü, gurra ile, yani vuranın öbürüne bir köle veya
cariye vermesine hükmetti.37 Umer İbnu'l-Hattab bu haberi duyunca
şöyle demiştir: "Eğer bu haberi işitmemiş olsa idim, nerede ise kendi
re'yimle hüküm verecektim".38
Bu haber gösteriyor ki, her hangi bir mesele hakkında Hz. Peygamberden
bir hadis nakledilir ve bu hadisin doğruluğu yakinen bilinirse, bu
mesele hakkında o hadis terkedilerek şahsi görüşe göre amel edilemez;
hadisin bilinmesinden önce şahsi görüşe göre amel edilse bile bundan
dönülür. Aşağıdaki haber bu hususu daha açık bir şekilde izah etmektedir:
9. Sa'idİbnu'I-Museyyib'in rivayetine göre Umer İbnu'l-Hattab
diyordu ki: "Diyet, aklı baiğ olan kadın içindir. Kadın kocasının diyetinden
hiç bir şeye varis olmaz". Fakat Ed-Dahhak İbn Sufyan çıkıp da
Hz. Peygamberin, kendisine "Eşyem ed-Dıbabi'nin diyetinden karısını
varis kılmasını" yazdığını, haber verince Umer İbnu'l-Hattab, kendi
sözünden rücu etmiştir.
Er-Risale'nin şarihi Ahmed Muhammed Şakir, yukarıda zikrettiğimiz
Hamel İbn Malik'in cenın hakkındaki haberiyle bu son haberi bahis
konusu ederek şu açıklamayı yapmıştır:
35 Bkz. Eı-Aınidi, EI-Ihkfim ii u,fıli'l-ahkfim, II. 91.
36 Eş-Şafi'i, Er-Ri,ale, s. 430-431; Eı-Aınidi, EI-Ihkfimli usuli'l-ahkfim, II. 91.
37 Bkz. Eş-Şafi'i, Er-Ri,file, s. 427; Eı-Amidi, EI-Ihkfim, II. 91
38 Aynı eserler.
39 Bkz. Eş-Şafi'i, Er-Ri,file, s. 429.
136 TALAT KOçYİGİT
"Eş-Şafi'i, İhtilafu'l-hadis adlı kitabında her iki habere işaretle
der ki: "Bu haberler, haberi vahidin, onu haber verenin sıdkına güvenildiği
zaman, kabul edilmesi gerektiğine delalet ederler. Eğer böyle bir
haberi herhangi bir hal dolayısiyle reddetmek icab etse idi, her şeyden
önce Umer İbnu'l-Hattab bunu yapar ve mesela Ed-Dahhak'e "sen
Necid ehlinden birisin" ve Hamel İbn Malik'e de "sen Tihame ehlinden
birisin; her ikiniz de Hz. Peygamberi görmediniz; yahut onunla sohbetiniz
çok az. Ben ve muhacirin ile ensardan bir çok kimse onunla beraberdik.
Ondan naklettiğiniz bu haberler, nasıl bizim mechulünüz kaldı
da siz öğrendiniz. Her ikiniz de rivayet ettiğiniz haberde teksiniz. Onları
sizlerden başka rivayet eden olmamıştır. Yanılmanız. ve unutmanız
mümkündür" diyebilirdi. Fakat bunları söylememiş ve kadının, kocasının diyetine varis kılınması ile düşük cenin 'hakkında kendi görüşünü
-ki bu ikincisinde Umer, eğer cenin canlı düşerse diyeti 100 deve, ölü olursa
hiç bir şey lazım gelmez, görüşüne sahip bulunuyordu- terkederek
iki kişiriin Hz. Peygamberden rivayet ettiği haberlere tabi olmuştur.
Allah, elçisi diliyle dilediği şeye, mahlukatın ibadet ve ittibaını zaruri
kılar. Hiç kimse, Hz. Peygamberden gelen bir haber için, kendi görüşüne
dayanarak "niçin" ve "nasıl suallerini sıralamağa ve sözüne güvendiği
kimsenin haberini -bu haber, yalnız bu kimse tarafından rivayet edilmiş
olsa bile reddetmeye mezun değildir".40
Yukarıdan beri zikretmiş olduğumuz misaller ve Eş-Şiifi'i'nin son
iki haberle ilgili mütalaası, haberi ahadın değerini ve dinde nasıl kat'i
bir delil olarak kullanıldığını açıkça ortaya koymaktadırlar. Bu hususta
sahabe arasında hiç bir ihtilaf olmadığı gibi, sahabeden sonraki nesillerde,
Kur'an hükmüne istinad ederek Sunnet'in lüzumuna inanan müslümanlar
arasında da her hangi bir görüş ayrılığı zuhur etmemiştir. Esasen
bu inanç sebebiyledir ki hadis imamları, bu çeşit haberlerin sıhhatini
koruyabilmek için hadis rivayet usulünü geliştirmişler, raviler hakkında
cerh ve tadil metoduna önem vererek sözüne güvenilir kimselerle güvenilmez
-olanları, rivayetlerinde hata yapanlarla yapmıyanları,hadislerini iyice hıfz edenlerle etmiyenleri, herkesin bilemiyeceği kadar kapalı
bir illetle malul olanlar ve olmıyanları, valhasıl sahip oldukları her hangi
bir hal dolayısiyle rivayet ettikleri hadislerin sıhhatini zedeliyebilecek
kimselerle, her bakımdan mükemmel olan kimseleri bir birinden
40 Bkz. Eş-şiifi'ı, ET-Risiile, (1179 No.lu paragrafın notu) s. 429.
AHAD HABERLERİN DEGERİ 137
ayırt etmişler "bunlar hakkında kitaplar tasnif edip hepsinin hallerini
gözler önüne sermişlerdir. Ayrıca, çeşitli guruplara ayırdıkları bu kimselerin
rivayet ettikleri hadisleri de tasnife tabi tutmuşlar ve sahih, zayıf
veya uydurma (mevzu') hadis koleksiyonları vücuda getirmişlerdir.
Yukarıda da temas ettiğimiz gibi, El-Buhari ve Muslim'in tasnifleri
başta olmak üzere Kutub-i Sitte adıyle maruf olan altı koleksiyon, sahih
oldukları teayyun etmiş haberi ahadtan birer hadis kitabıdır.
Bazı Akaid MezhebIeri ve Haberi Ahad
Müslümanlar arasında haberi ahadla ilgili inanç ve kanaatlar, yukarıda
açıkladığımız şekilde olmakla beraber, II. Hicri asrın başlarından
i'tibaren siyasi buhranlar neticesinde tarih sahnesine çıkinaya başhyan
bazı itikadi mezhepler, Kur'an'a uygun olarak İslam akaidine
belirli bir yön veren Hz. Peygamberin hadislerini, red ve inkar yoluna
sapmışlar ve bu akaid üzerinde derin tesirler, tebdil ve tağyirlet yapmışlardır.
Aslında bu mezheplerin istinad noktaları, kadim Yunan felsefesi
ile bazı eski dinler kalıntıları idi. ,Bunlardan edindikleri felsefi-dini görüş
ve inançları İslam topluluğu içerisinde yaymak ve mezheplerini kuvvetlendirmek
istiyorlardı. Şüphesiz bu görüşleri, her hangi bir Kur'an
ayetiyle veya Peygamberin hadisiyle teyid ve tesbit ederek yaymak
çok daha kolay olurdu; hatta onları, bu suretle İslami bir ren ge boyamak
da mümkündü. Ne var ki yabancı kaynaklardan gelen bu görüş
ve inançlar, çok defa Kur'an ve Hadise muhalif oluyorlardı. Bununla
beraber mezhep mümessilleri, kendi görüşleriyle İslami naslar arasındaki
bu ihtiıarı izale edebilmek için Kur'an ayetlerini kendi görüş ve inançlarına
göre tevil ve tahrif, Hz. Peygamberin hadislerini de red ve inkar
etmek çaresine başvurmuşlardır.
Haberi ahadı reddetmek suretiyle İslam dininin Kur'an'dan sonra
ikinci ana kaynağını teşkil eden Sunnet'i hükümsüz bırakan bu mezheplerin
başında muteziIe yer almıştır. El-Amidi, mutezilenin haberi ahadIa
ilgili görüşleri hakkında şu açıklamayı yapmıştır: Haberi vahidle amel
etmek, ekseriyetin mezhebidir; fakat el-Cubba'i ile kelamcılardan bir
gurubun görüşü bu mezhebe muhalifti'!
El-Bağdadi, mutezile imamlarından Ebu'l-Huzeyl'in çeşitli goruşlerini
zikrederken haberi ahadla ilgili görüşü hakkında şu bilgiyi ver-
41 .Bkz. EI-Ihkam., II. 68.
138 TALAT KOçYİGİT
mıştır: "Doğrudan doğruya gözle-görülmesi veya kulakla işitilmesi
artık mümkün olmıyan geçmiş peygamberlere ait meselelerin haber
yolu ile bilinmesi, aralarında cennet ehlinden bir veya daha fazla kimsenin
de bulunduğu en az yirmi kişinin rivayet etmesi halinde mümkün
olur. Aralarında cennet ehlinden bir kimse bulunmazsa, kafir ve fasik
olanların haberleri, sayıları yalan üzerinde birleşmelerini mümkün kılmıyacak
mütevatir derecesine baliğ olsa bile, huccet olarak kullanılamaz.
Sayıları dört kişinin altında olanların haberleri hiç bir hüküm ifade
etmez. Dörtle yirmi arasında olursa haberlerinin ilim ifade etmesi
muhtemeldir; fakat kat'i değildir. Yirmi kişi oldukları ve aralarında Cennet
ehlinden de bir kişi bulunduğu zaman haberin ilim ifade edeceğine
şüphe yoktur".42 EI-Bağdadi'ye göre, Ebu'l-Huzeyl'in haberi ilim hakkındaki
bu görüşü, onların dindeki faydalarını ibtal etmek gayesini
güder; çünkü onun, yirmi kişi arasında bulunmasını şart koştuğu cennet
ehlinden biri, aslında itizal ve kader fikrine sahip olan kimsedir. Bu
fikre sahip olmayan kimse, Ebu'l-Huzeyl'e göre, mu'min olamıyacağı
gibi cennet ehlinden de değildir.43
Eş-Şafi'i, Kitabu'l- Umm'de, haberleri reddeden bir kimse ile giriştiği
uzun bir münakaşayı nakleder.44 Her ne kadar münakaşa ettiği bu
şahsın kim olduğu ve hangi mezhebe mensup bulunduğu tasrih edilmemişse
de EI-Hudari, bize şu açıklamayı yapmıştır: "Eş-Şafi'i, bu görüşe
sahip olan kimsenin şahsiyetini bildirmemiştir. Bunuııla beraber müteakip
bahiste, haberleri reddedenlerin mezhebine mensub olan bu şahsın
Basralı olduğunu tasrih etmiştir. Bu sıralarda Basra, ilmi ve kelami
hareketlerin merkezi idi. Mutezile imamları ve yazarları burada neş'et
etmiş bulunuyorlardı. Bunlar, hadis ehline karşı husumetleriyle de şöhret
kazanmışlardı. Bu sebeple, Eş-Şafi'i ile münakaşaya girişen ve haberleri
reddeden bu şahsın mensub olduğu tiaifenin mutezile olması kuvvetle
muhtemeldir. Bu ihtimal bende, İbn Kuteybe'nin Te'vilu muhtelifi'l-
hadis adlı kitabını gördükten sonra daha da kuvvetlenmiştir.
İbn Kuteybe bu kitabın başında "Allah seni taatiyle mes'ud, muhafaza
ve rahmetiyle hak için muvaffak etsin, seni kendi ehlinden kılsın. Bana
kelam ehlinin, hadis ehline küfretmeleri, onları imtihana çekmeleri,
onların zemmi için kitaplarında sözü uzatmaları, onları yalancılık ve
42 Bkz. El. Fark beyne'Ilirak, s.77.
43 Ayın yer.
44 Bkz. Adı geçen eser, VII. 250 vd.
AHAD HABERLERİN DEGERİ 139
mütenakız hadis rivayetleriyle itham etmeleri ve bunun gibi meseleleri
yazıyorsun" dedikten sonra En-Nazzam ve EI-Cahız gibi şöhrete ulaşmış
büyük keIamcıların, hadisçilere nasıl hücum ettiklerini zikretmiştir"
.45
EI-Hudari tarafından ileri sürülen bu görüşler ve Eş-Şafi'i ile münakaşaya
girişen şahsın mutezileden olduğu yolundaki tahminleri, daha
önce zikrettiğimiz Eı-Aınidi ile EI-Bağdadi'nin mutezile hakkındaki
ifadeleriyle daha çok kuvvetlenmektedir. Hatta mutezile şeyhlerinden
olan ve mutezileyi yakından tanıyan bir rafıziye reddiye mahiyetinde
bir de kitap telif eden EI-Hayyat'ın, büyük bir talih eseri olarak elimiz-
'de bulunan bu kitabında, haberi ahadıa ilgili ibaresi, bütün şüpheleri
izale edecek mahiyettedir. EI-Hayyat der ki: "Biz, adil bir kişinin haberinin
huccet olarak kullanılabileceğini kabul etmiyoruz"6
Mutezile kelamcılarının, haberi vahıdi kabul etmemeleri, üzerinde
ehemıniyetle durulacak meselelerden biridir. Bütün müslümanlar, bu
hususta ittifak etmişlerken mutezilenin bu ittifaka muhalefet etmeleri,47
insanın hatırına şu suali getirmektedir: Acaba mutezile, Hz. Peygamberden
rivayet edilen haberleri reddederken her hangi bir delile dayanmışlar
mıdır; yoksa bu, daima görüşlerine aykırı buldukları haberlerin
basit bir inkarından mı ibarettir? Birinci şıkta mutezilenin, ahadı ne
gibi delillere istinaden reddettiklerini kesin olarak tesbit edemiyoruz.
Bununla beraber Eı-Amidi, bazı kelamcılann haberi ahadıa ilgili, yukanda
naklettiğimiz görüşlerini kaydettikten sionra, bu çeşit haberlere
karşı ileri sürülen bazı itirazlara da İşinet eder; itirazların mutezile
kelamcılarıyle ilgili olması kuvvetle muhtemeldir. Burada, haberi ahadın
reddi hususunda dayandıklan ilk delil, bazı Kur'an ayetleridir. Bunlardan
biri "bilmediğin şeyin peşine düşme", 48
diğeri de "zan, haktan hiç bir şey ifade
45 Bkz. El-Hudari, Tarihu't-teşri' eı-lslami, s. 185-186.
46 Bkz. El-Hayyat, Kitiibu'l-intisiir, s. 55.
47 Yukarıda Eı-Amidi'den naklen meşhur mutezile imamlarmdan El-Cubbai ile bir gurup
. kelamcının, haberi  ahadla ameI etmenin gerekli olduğu görüşüne sahip olan ekseriyetin mezhebine
muhalif olduklarını kaydetmiştik. Buna ilaveten burada, İbn Hazm'in şu sözlerine de işaret
etmek yerinde olur. İbn Hazm der ki: Bütün İslam ehli, sözüne güvenilir bir ravinin Hz.
Peygamberden naklettiği naberin kabulü üzerinde ittifak etmişlerdir. Ehli Sunnet, harvaric, şi'a
ve kaderiyye gibi fırkalar bu esas üzerinde yürüyorlardı. Fakat 100. seneden sonra zuhur eden
mutezile kelamcıları bu icmaya'" muhalefet ettiler". İbn Hazm'in bu sözü için Bkz. El-Ihkam fi
usuli'l-ahkam, ı. 114.
48 İsra suresi, ay. 36.
etmez" 49 ayetidir. Haberi ahad,ravilerinin daima hata ve unutkanlıklara
maruz bulunmaları sebebiyle ilim ifade etmezler; insana verdikleri
bilgi zannidir; zan ise hiç bir şey ifade etmez. Katiyyet ifade etmiyen
şeylerin peşine düşmek Kur'an'a aykırıdır.
Diğer bazı delilleri de Ebu Bekr'in ceddenin mirası hakkında EI-Muğıra
İbn Şu'be'nin haberini işittiği zaman, bu haberi Hz. Peygamberden,
başka kinısenin de rivayet' edip etmediğini araştırması ve Muhammed
İbn Mesleme'nin de şahadetinden sonra onu kabul etmesidir. Aynı
şekilde Umer İbnu'l-Hattab, Ebu Musa'nın izin hakkındaki hadisini
Ebu Sa'id'in şahadetinden sonra kabul etmiştir.50
Her ne, kadar bazı hallerde sahabe, işittikleri bir haberi tesbit etmek
ve mutmain olmak için başka şahitler de aramışlar ve ikinci bir ravinin,
aynı haberi rivayetiyle kabul etmişlerdir; fakat bunun, onlar tarafından
haberi ahadın kabul edilmediğine bir delil olmıyacağı aşikardır.
çünkü haber, ikinci bir raviiıin şahadetiyle yine de haberi ahad
olmaktan çıkmamıştır.
Bize öyle geliyor ki müslüman topluluk içerisinde Hz. Peygamberin
hadislerini ilk defa reddetmek yolunu tutan mutezile kelamcılarının
elinde, onları haklı gösterecek her hangi bir delil yoktur. Delilolarak
zikredilen hususlar şüphesiz meselenin zahiri tarafını teşkil etmekte-
'dir,ve asıl gaye, yabancı kaynaklara dayanan mezhep görüşlerini korumaktır.
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bu görüşler, Peygamberden rivayet
edilen hadislere aykırıdır. Zühd ve takva bakımından zayıf olan,
ekserisi mevaliden(azaldı köle) olmakla beraber, felsefe ile meşguliyetleri sebebiyle
,halifelerin tertipledikleri cidal ve münazaralarda yüksek mevkiler kazanan,
içki meclislerinde bulunan ve dolayısıyle zamanın aristokrat
ve ilerici sınıfını teşkil eden bu kelamcılar, felsefi görüşlerini, korumak
maksadiyle, onlara aykırı düşen Peygamberin hadislerini reddetmekten
başka bir şey yapamazlardı. Eğer haberi ahadı gerçekten ahad olduğu
için reddetmiş olsalardı, mana yönünden tevatür derecesine yükselmiş
pek çok haberi reddetmemeleri gerekirdi. Allah'ın sıfatları meselesinde,
ru 'yet meselesinde, Peygamberin şefaati meselesinde ve kaderle ilgili
meselelerde Hz. Peygamberden pek çok hadis rivayet edilmiş ve bu ha-
49 Necm suresi, ay. 28.
50 Bkz; Eı-Amidi, El-Ihkfim fi I1siili'l-ahkfim, II. 94-95.
51 El-Bağdadi, bu hususa Amr İbu Ubeyd ve Ebu'l-Huzeyl el-Al1af'ın tercemelerinde
şaret eder; Bkz. El-Fark beyne'l-firak, s. 72, 73.
AHAD HABERLERİN DEGERİ 141
disler sahih kitaplarda yer almıştır. Her ne kadar bu hadisler tevatür
derecesine yükselmemiş ise de yalnız bir mevzuda muhtelif sahabilerden
gelen çeşitli hadislerle o mevzu tevatür derecesine yükselmiştir.
Mesela kader meselesinde, Umer İbnu'l-Hattab, Abdullah İbn Amr,
Abdullah İbn Umer, Ebu Hurayra, Mu'aviye İbn Ebu Sufyan, Abdullah
İbn Mes'ud, Ali İbn Ebu Talib, Ummu'l-mu'minin Aişe ve daha bir çok
sahabe tarafından çeşitli hadisler rivayet edilmiştir. Bunların hepsi haberi
ahadtandır; fakat hepsinde müşterek olan ve tevatür derecesine
yükselen bir husus vardır ki bu, kaderin isbatıdır. Hz. Peygamber, çeşitli sözleriyle kaderi isbat etmiş ve müslümanların kadere inanmaları
gerektiğini açıklamıştır. Ondan kaderi reddeden her hangi bir haberin
nakledilmemiş olması da onu isbat ve teyid eden ayrı bir delildir. Bununla
beraber, mutezile kelamcıları, eski Yunan felsefesinden aldıkları insanın
fiil ve hareketlerindeki mutlak hürriyeti görüşünü bu hadisler
karşısında korumak lüzumunu duymuşlar ve onları, başta sahabe olmak
üzere bütün ravilerini ith am ile inkar etmişlerdir. Burada, meşhur mutezile
imamlarından Amr İbn Ubeyd'in bu konudaki bir sözünü naklederek
yazımıza son vereceğiz.
Abdullah İbn Mes'ud, Enes İbn Malik ve diğer on bir sahabi 52 Hz.
Peygamberden kaderle ilgili olarak şu hadisi rivayet etmişlerdir:
"Bir kimse anasının karnında 40 gün kaldıktan sonra kan pıhtısı
haline gelir; sonra et ve kemik teşekkül eder. Bundan sonra Allah, ana
rahmine bir melek gönderir; bu meleğe şu dört emir verilmiştir: Doğacak
olan insanın rızkı; eceli; asi veya muti olacağı. Allah'a kasem ederim
ki içinizden biri veya bir kimse, eehennem ehlinin işini işler; öyle ki
cehenneme girmesine bir kulaçlık bir mesafe kalır; fakat kitap (burada
alın yazısı veya kader anlaşılır) öne geçer ve o kimse, cennet ehline yaraşır
bir iş işliyerek cennete girer. Bir başkası cennet ehlinin işini işler;
cennete girmesine bir iki kulaçlık bir mesafe kalır; fakat kitap öne geçer
ve o kimse, cehennem ehline yaraşır bir iş işliyerek cehenneme girer".
53
İbn Hacer'in açıklamasına göre bu hadisi, yalnız İbn Mes'ud'tan,
oğlu Ebu Ubeyd ve Zeyd İbn Vehb ve yalnız Zeyd İbn Vehb'ten de Se-
52 Bkz. İbn Hacer el.Askalani, Fethu'l-bari bi şerh, Sahihi'I-Bulıiiri, XI. 384.
53 Mezkilr hadis hakkında Bkz. Sahihu'I-Buhiiri, (Kitabu'l-kader) VII. 210. Sahılıu iVIII8-
lim, (Kitabu'l-kader) IV. 2038. Hadis, ayrıca En-Nesa'i, Ebil Daviid, Et. Tirmizi ve İbn Mace
tarafından da naklediimiştir.
142 TALAT KOYİGİT
leme İbn Suheyl, Habib İbn Hassan ve EI-A'meş rivayet etmişlerdir.
El-A'meş'ten rivayet edenlerin sayısı ise 40 ın üstündedir.54 Bu isnadlarla
hadis, her ne kadar mütevatir derecesine çıkmamışsa da önce 13 sahabi
tarafından Hz. Peygamberden, daha sonra da 40 tan fazla ravi tarafından
yalnız El-A'meş'ten rivayet edilmek suretiyle şöhrete ulaşmıştır.
Şimdi, hadis hakkında bu kısa bilgiyi verdikten sonra, sözümüzün başında
işaret ettiğimiz mutezili Amr İbn Ubeyd'in, kaderi isbat eden bu
hadisle ilgili görüşünü zikredebiliriz. Amr der ki: "Eğer bu hadisi, EI A'meş
söylerken işitse idim ona yalancı olduğunu söylerdim. Zeyd İbn
Vehb söylerken işitse idim cevap vermezdim. Abdullah İbn Mes'ud söylerken
işitse idim kabul etmezdim. Peygamber söylerken işitse idim
reddederdim. Allah böyle söylese idi O'na da derdim ki: Sen bu iş üzere
bizden misak almadın".55
Amr İbn Ubeyd, bunları muhakkak ki söylerdi; çünkü o, bir mutezili
idi ve ahad haberleri değil, aslında kaderi kabul etmiyordu.
54 Bkz. İbn Hacer, Fethu'/-biir., XI. 384.
55 Bkz. EI-Hat1b eI-Bağdiidi, Tiirilıu Bağdiid, XII. 172.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder