بسم الله الرحمن
الرحيم
إِنَّ الْحَمْدَ لِلَّهِ ، نَحْمَدُهُ ، وَنَسْتَعِينُهُ ،
وَنَسْتَغْفِرُهُ ، وَنَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ شُرُورِ أَنْفُسِنَا ، وَمِنْ
سَيِّئَاتِ أَعْمَالِنَا ، مَنْ يَهْدِهِ اللَّهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ ، وَمَنْ
يُضْلِلْ فَلاَ هَادِيَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ
وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ
وَرَسُولُهُ. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ
تُقَاتِهِ وَلا تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ. يَا أَيُّهَا النَّاسُ
اتَّقُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا
زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ
الَّذِي تَتَسَاءَلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ
رَقِيبًا. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ
آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلا سَدِيدًا . يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ
وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ
فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا. أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ خَيْرَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ وَخَيْرُ
الْهُدَى هُدَى مُحَمَّدٍ وَشَرُّ الأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلُّ بِدْعَةٍ
ضَلاَلَةٌ، وَكُلَّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ
Hamd, ancak Allah içindir. O'na
hamdeder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden,
amellerimizin kötülüğünden O'na sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu
saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
Allah'tan başka ilah olmadığına
şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şahadet ederim ki, Muhammed
O'nun kulu ve Rasülü'dür.
“Ey iman edenler! Allah'tan
sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak müslüman olarak ölün.” (Al-i
îmran:102)
“Ey insanlar! Sizi bir tek
nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve
kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden
dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de
sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa: l)
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun
ve doğru söz söyleyin. Ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı
bağışlasın. Kim Allah ve Rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.”
(Ahzab: 70-71)
Bundan sonra:
“Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu
Allah'ın Kelam'ı, yolların en hayırlısı Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve
sellem'in yoludur. işlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan
uydurulup dine sokulan her amel bid'at, her bid'at sapıklık ve her sapıklık da
ateştedir.” *
'Hutbetü'1-Hace' ismiyle meşhur
olan bu duayı, cuma hutbelerinde vesair konuşmalarında okuyan Rasulullah, bizzat
sahabelere öğretmiştir. Müslim (867),
Nesei (1387)
Muhammed bin İsmail Ebu Abdullah
İmam-ı Buhari
Kur’an-ı kerimden sonra en
kıymetli kitab olan Sahih-i Buhari adıyla meşhur hadis kitabını yazan büyük
hadis âlimidir. İsmi, Muhammed bin İsmail olup, künyesi Ebu Abdullah’tır. Hadis
ilminde yüksek derecede olup, 300.000’den fazla hadis-i şerifi senetleriyle
birlikte ezbere bilen bir âlim olduğu için “İmam”, Buharalı olduğu için “Buhari”
denilmiş, İmam-ı Buhari ismiyle meşhur olmuştur. 810 (H. 194) senesinde
Buhara’da doğdu. 870 (H. 256) senesinde Semerkand’ın Hartenk kasabasında vefat
etti.
Küçük yaşta babasını kaybeden
Buhari, ilk tahsiline doğum yeri olan Buhara’da başladı. Duası makbul saliha
bir hanım olan annesi, onun ve kardeşinin yetişmesi için gayret sarf etti. On
yaşından itibaren hadis âlimlerinin derslerine devam etti. On beş yaşına
girmeden 70.000 hadis-i şerifi ezberledi.
Hadis ilminde kısa sürede o derece
ilerledi ki, hocaları ile karşılıklı ilmi münazaralarda bulunmaya başladı.
Nitekim hocası Dâhili, bazı hadis rivayetlerindeki eksikliklerini onun
yardımıyla tamamlamıştır. On altı yaşındayken Abdullah bin Mübarek ve Veki bin
Cerrâh’ın kitaplarını ezberledi. Fıkıh ilminde, müctehidlerin bildirdiklerini
öğrendi. Sonra annesi ve kardeşiyle birlikte hacca gitti. Hac farizasını ifa
ettikten sonra annesi ve kardeşi Buhara’ya döndüler, İmam-ı Buhari ise,
Mekke’de kalıp, hadis-i şerif toplamaya başladı. On sekiz yaşındayken Sahabe ve
Tabiin fetvalarını topladı. Abdullah bin Zübeyr el-Hamidi’den Şafii fıkhını
öğrendi. Bu arada Medine-i münevvereye gidip Resulullah efendimizin kabri
şerifini ziyaret edip, geceleri kabri şerif başında Tarih-ul-Kebir kitabını
yazdı. Mekke ve Medine’den başka, Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır, Nisâbur, Belh,
Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey ve Kayseriyye gibi ilim merkezlerini dolaşıp,
hadis âlimleriyle görüşüp binden fazla âlimden hadis ve diğer ilimleri öğrenip
nakletti.
Kuvvetli zekaya ve hafızaya sahip
olan İmam-ı Buhari, işittiği hadis-i şerifi hemen ezberliyordu. Onunla hadis-i
şerif dinleyenler yazdığı halde, o, yazma ihtiyacını duymuyordu. Muhammed bin
Selam el-Bikendi, İbrâhim bin el-Eşâs, Ebu Âsım eş-Şeybani, Abdurrahman bin
Muhammed bin Hammad, Hâlid bin Mahled, Ebu Nasr-il-Ferâdisi, Abdân bin Osmân
el-Mervezi, Ali bin el-Medini, Ahmed bin Hanbel, Yahya bin Main, İshak bin
Raheveyh, Süleyman bin Harb, Abdullah bin Zübeyr el-Hamidi gibi hocalar elinde
yetişti.
İmam-ı Buhari hazretleri, ilim
tahsilini bitirdikten sonra, Mısır’dan Maveraünnehr’e kadar tanınmış ilim merkezlerinde
hadis ve çeşitli ilimler okuttu. Derslerinde binlerce talebe bulunurdu.
Kendisinden 70.000’den fazla talebe hadis dinlemiştir. Bunlar arasında,
Tirmizi, Nesai, Ebu Zür’a ve Ebu Bekr bin Huzeyme, İbnui Ebi Davud, Muhammed
bin Nasr-ul-Mervezi, Müslim bin Haccâc, İbnui Ebiddünya gibi büyük ve tanınmış
hadis âlimleri de vardı.
Binlerce talebe yetiştirdikten
sonra Nişabur’a oradan da Buhara’ya döndü. Bir müddet Buhara’da kalıp, hadis ve
ilim öğretmekle meşgul oldu. Bir rivayete göre Buhara valisi çocukları için
özel ders verilmesini, buraya kimsenin girip, dersi dinlememesini istedi.
Buhari cevabında; “Ben bir kısım kimseleri hadis dinlemekten men edip, birkaç
kişiye hadis öğretmem” buyurdu. Bu durum valiyle arasının açılmasına sebep oldu.
Buhara’dan ayrıldı. Allahü teâlâya, şikayet yoluyla valinin verdiği sıkıntıyı
arz etti. Duası kabul olup, aradan bir ay geçmeden vali azledildi, zindana
atıldı. Bu arada Semerkandlılar kendisini davet ettiler. Giderken yolda,
Semerkandlılardan bir kısım insanların isteyip, bir kısmının istemediği
haberini alınca, Hartenk köyünde kaldı. İşin iç yüzünü öğrenmek istemişti.
İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccüd namazından sonra
ellerini açıp; “Yâ Rabbi! Yeryüzü bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına
al!” diye dua etti. O ay, orada hastalandı ve 870 yılının Ramazan bayramı
gecesi Semerkant’tan 72 km
uzaklıkta olan Hartenk’de vefat etti. Kabri oradadır.
İmam-ı Buhari, çok cömert olup,
herkese iyilik ederdi. Fakirlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarını
bizzat karşılardı. Bayram günleri hariç bütün yılını oruçla geçirirdi.
Haramlardan ve şüphelilerden daima kaçar, gıybetten çok korkardı. “İsterim ki
Rabbime kavuştuğumda hiç gıybet etmemiş olayım ve böyle bir şey için kimse beni
aramasın” buyururdu. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve
ibadetle meşgul olurdu.
Hadis ilminin ve hadis âlimlerinin
önderi olan İmam-ı Buhari hazretleri, yüz binlerce hadis-i şerifi ezberlemişti.
Hadis-i şerifleri metinleri ve senetleriyle ezbere bilirdi. Hadis-i şeriflerin
ravilerini çok inceler dinin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen,
ahlakında bir kusur olanların rivayet ettiği hadis-i şerifleri almazdı. Hadis-i
şerifin metnini ezberlediği gibi, o hadis-i şerifi rivayet eden kimselerin,
künyelerini, doğum ve ölüm tarihlerini, ahlak ve yaşayışlarını, kimden
rivayette bulunduklarını, o raviden başka kimlerin hadis-i şerif aldığını
öğrenir ve ezberlerdi. Bir kimse hadis rivayetinde ve ravilerin senedinde
hataya düşse, hemen İmam-ı Buhari hazretlerini bulup sorar ve doğrusunu öğrenirdi.
Gittiği her yerde, etrafı hadis-i şerif almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup
taşardı. İmam-ı Buhari hazretlerinin hadis ilmindeki rumuzu “H” harfidir. Aynı
zamanda tefsir ve kelam ilimlerinde de üstad olan İmam-ı Buhari hazretlerinin
tefsire dair bildirdiği rivayetler tefsir âlimlerinin eserlerini süslemektedir.
Kelam ilmine dair eserler de yazmıştır.
Eserleri
1) Câmi-us-Sahih:
En büyük ve en meşhur eseridir.
Sahih-i Buhari ismiyle de tanınır. İslam âlimleri söz birliğiyle; “Kur’an-ı
kerimden sonra en sahih kitap Sahih-i Buhari’dir” buyurmuşlardır. İmam-ı Buhari
bu kitabı Mescid-i Haram’da yazdı. Bu kitabı on altı yılda tamamladım.”
Kütüb-ü Sitte adı verilen altı
sahih hadis kitabının en başta geleni olan Sahih-i Buhari’nin, Ali el-Yünûni
tarafından el yazmasıyla çoğaltılan metni muteber olmuştur. Bu nüshanın aslı
Kâhire’de Akboğa Medresesi Kütüphanesindedir. Sahih-i Buhari’nin birçok
şerhleri ve baskıları yapılmıştır. 1894’te Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından
Mısır’da yaptırılan iki cilt baskısı pek nefis, ciltlenmiş, altın tuğra ve
nukûş ile süslenmiştir. Bu baskı Bulak’ta Emiriyye Matbaasında yapıldı.
Zeynüddin Ahmed Zebidi, mukarrer rivayetleri birleştirerek Buhari-i Şerif
Tecrid-i Sarih ismiyle kısaltılmıştır.
2) Tarih-ul-Kebir
3) Tarih-ul-Evsat
4) Tarih-us-Sagir (Bu üç eser
hadis ravilerinin hayatlarını ve hadis ilmindeki yerlerini ihtiva etmektedir)
5) Kitab-u Duafâ-is-Sağire (Zayıf
ravilerin hallerinden bahseder)
6) Et-Tarih fi Marifeti Ruvât-ül-Hadis
7) Et-Tevârih-ul-Ensab
8) Kitab-ül-Kûnâ
9) El-Edeb-ül-Müfred (Ahlakla
ilgili hadis-i şerifleri toplayan eserdir)
10) Ref’ul-Yedeyn fissalâti ( Bunu
terceme ettik inş yakında baskıya verilecek.)
11) Kitab-ül-Kırâati Half-el-İmam
12) Halk-ul-Ef’âl-il-İbâdi
ver-Reddü alel-Cehmiyye
13) El-Akide yâhut Et-Tevhid
14) El-Câmi-ul-Kebir
15) Et-Tefsir-ül-Kebir
16) Kitab-ül-Mebsût
17) Esmâ-üs-Sahabe
MUKADDİME
Kur'an-ı Kerîm'de Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetiyle hükmetmeyi öngören pek çok ayet
vardır. Ben bu mukaddimede Kur'an ve Sünnete dönmenin gerekliliği ile ilgili
bazı ayetleri zikredeceğim. “Muhakkak ki nasihat vermek (öğüt vermek)
mü'minlere fayda verir.” (Zariyat:55)
Allah Azze ve Celle şöyle
buyuruyor:
“Allah ve Rasülü, bir işe
hükmettikleri zaman, mü'min erkek ve mü'min kadının kendi işlerinde artık başka
bir şeyi seçmeye hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasülü'ne karşı gelirse apaçık
bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab: 36)
“Bunlar Allah'ın (kulları
için koyduğu) hudutlarıdır. Kim Allah'a ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem’ine itaat ederse, O da onu, içinde daimi kalacağı (ağaçları) altında
ırmaklar akan cennetlere sokar; bu da en büyük kurtuluştur.” (Nisa: 13)
“Sana indirilen (Kur'an)'a
ve senden önce indirilen (kitap)'lara inandıklarını iddia eden (şu münafık)
kimseleri görmüyor musun? Aslında (fesad ve delalet kaynağı olan) tağutu inkar
etmekle emrolundukları halde, yine de onun önünde muhakeme olunmak istiyorlar.
Şeytan da onları (dönüşü olmayan uzak bir sapıklığa düşürmek istiyor.)” (Nisa:
60)
“Onlara “Allah'ın
indirdiği (Kur'an)'a ve Peygambere gelin denildiği zaman o münafıkların senden
yüzçevirip kaçtıklarını da görürsün.” (Nisa: 61)
“Deki; Allah'a ve
Rasülü'ne itaatta, eğer yüzçevirirlerse muhakkak ki Allah kafirleri sevmez.”
(Ali-İmran: 32)
“......... Sana da (Ey
Muhammed) zikri indirdik ki, insanlara (kendileri için) indirileni açıklayasın,
taki düşünüp öğüt alsınlar.” (Nahl: 44)
“Allah'a ve peygambere
itaat edin ki, size merhamet olunsun.” (Ali-İmran: 132)
“Kim Rasüle itaat ederse,
Muhakkak Allah'a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80)
“Aralarında hükmetmek için
Allah ve Rasülü'ne çağrıldıkları zaman, mü'minlerin sözü sadece işittik ve
itaat ettik demeleridir, îşte bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur: 51)
“Peygamber size ne getirdi
ise onu alın; size de neyi yasak etti ise ondan uzak durun.” (Hasr:7)
Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Size iki şey bırakıyorum;
bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. O da Allah'ın kitabı
Kur'an ve Rasulü'nün sünnetidir.” (Imam Malik, el-Muvatta 2/899, Hakim 1/93)
Allah'a hamdu sena eder,
Rasülü Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'e onun tertemiz ailesine,
ashabına ve onların sünnetine tabi olanların üzerine kıyamete kadar salat-u
selam olsun.
Asrımızda, müslümanların içinde bulunmuş
oldukları duruma baktığımızda şunu görmekteyiz; Adil ve Hakim olan Allah'ın bir
topluma gönderdiği belalar, onların isyanları Allah ve Rasülü'nün emirlerine
muhalif davranmaları yüzündendir. Özellikle halkı müslüman olan ülkelerin
fertleri Kur'an ve sünnetten uzaklaşıp, şirk düzenlerinin hakimiyetinden dolayı
bir çok fitne ve zorluklarla yüzyüzedir. Neticede ister itikadi, ister amelî
olsun kitap ve sünnetten uzaklaşma en korkunç bir şekliyle bugün gözler önündedir.
İslam sadece namaz ve oruçtan ibaretmiş gibi kabul edilmektedir. Sünnetin ise;
yerini bid'at ve hurafeler almış, sünnete uygun İslamî bir yaşayış tarzı
üzerine Avrupa-i bir yaşayış tarzı her yönüyle tercih edilmiştir.
Nüfusun büyük çoğunluğunu
teşkil ettikleri ülkelerde müslümanlar, kendi inançlarına göre yaşayamazlar.
Sebebi ise, Islam'ın hakim olmayışı, küfür rejiminin, tağutun müslümanlar
üzerindeki hâkimiyetidir. Buna da fırsat veren müslümanların bizzat
kendilerinden başkası değildir.
Diğer bir etkene gelince;
müslümanların çeşitli fırkalara ve görüşlere ayrılmalarında, ihtilaf ettikleri
meselelerde îslamî bir tavırla, kitap ve sünneti hakem kılmayışlarından
dolayıdır.
Bu günkü din anlayışımız
şundan ibarettir; falan hoca şöyle der, bizim görüşümüz budur. Biz böyle gördük biz ayetten ve
hadisten anlamayız ve buna benzer nice sorular müslümanların çoğunda hakim olan
yanlış bir anlayış ve davranış, kitap ve sünneti devreden çıkarıp onları rafa
kaldırıp hükümsüz kılmak asrın uğraşısı haline gelmiştir.
Dolayısıyla Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem'in bütün insanlara örnek olsun diye ortaya koyduğu
tertemiz sünneti ihmal ve gözardı edilmekdedir.
Evet bugün müslümanların
zafere ulaşamamalarının en büyük sebebi; islam'dan uzak olmaları, nefiscilik,
taassub, söz ve amellerinin bir olmayışından, ihtilaf ve anlaşmazlık anında,
kitap ve sünneti hakem tayin etmediklerindendir. Oysa Allah ve Rasulü birlik,
ve beraberliği emretmekte, açık delil olduğunda, ona tabi olmayı kesinlikle
ayrılığa düşmemeyi emretmektedir.
Şimdi bu gerçeğin ışığı
altında ümmete düşen; Kur'an ve sünnete ittibaın gerekliliğini ve sahih hadisle
amel etmenin önemini, görev bilip artık boşa geçirmiş olduğu zamanlarını
hatırlayıp, hemen Rabbani kaynak olan Allah'ın kitabına ve Rasülü'nün sünnetine
dönmesidir. Kurtuluş ancak kitap ve sünnetle amel etmemizle mümkündür.
“.... Ben gücümün yettiği
kadar İslahtan başka bir şey arzu etmem. Benim basarım, ancak Allah'ın
yardımıyledir. Ben yalnız O'na güvenip O'na dayandım ve yalnız O'na dönerim.”
(Hud Süresi: 88)
Tevfik ve hidayet
Allah'tandır. Selam; Kur'an ve sünnete tabi olanların üzerine olsun.
ALLAH, RASULUNE UYMAYI EMRETMİŞTİR
Allah Teala, Rasülü
sallallahu aleyhi ve selleme göndermiş
olduğu vahye uyması için şöyle emir buyuruyor:
“Ey Peygamber! Allah'tan
kork. Kafirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah bilendir. Hakimdir
(her şeyi en iyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir). Sen sadece Rabbinden sana
vahyedilene uy. Muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Ahzab: 1-2)
Bir diğer ayetlerinde de
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Ey Rasulüm Rabbinden sana
vahyolunana uy. O'ndan başka ilah yoktur. O'na ortak koşanlardan yüz çevir.”
(En'am: 106)
Yine yüce Allah şöyle
buyuruyor: “Ey Rasulüm! Sonra seni din konusunda apaçık bir şeriat (düzen)
sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı bilmeyenlerin isteklerine (heva ve
heveslerine) uyma.” (Casiye: 18)
Allah Azze ve Celle, bu
ayetlerde insanlara Rasulü için kendisine vahyolunana uymasını farz kıldığını
beyan etmektedir. Çünkü kulların faydasına olan düzeni, yani şeriatı en iyi
bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem’ine bunu emrederek kafir ve münafıkların yolundan menetti. Hatta onların
düzenlerini bile ortadan kaldırmayı da bu emirleri arasında ifade buyurdu.
Allah katında olmayan her sistem, ancak heva ve hevese uymaktan başka bir şey değildir.
“Akıl sahibinin kesinlikle
bildiği gibi Allah'ın Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’ine vahyolunana
uyma emri, bizim için de bir emirdir.” (Imam Şafii; er-Risale)
ALLAH, PEYGAMBERÎNE VAHYETTİĞİNİ ÎNSANLARA TEBLİĞİNİ EMRETMÎŞTÎR
Allah Azze ve Celle şöyle
buyurur:
“Ey peygamber! Rabbın'dan
sana indirilen ayetleri tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O'ndan gelen risaleti
tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah şüphesiz kafir bir
kavme hidayet etmez.” (Maide: 67)
Bu ayetin tefsirinde, İbnu
Kesir -Allah ona rahmet etsin- şöyle der: “Allah Teala'nın kulu ve aynı zamanda
Rasulü, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'e hitaben göndermiş olduğu
vahyi insanlara tebliğ etmesini ve açıklamasını emretmektedir. Ayet-i kerîmede
de açıklandığı üzere, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem risalet görevini
tam manasıyla yerine getirmiştir. Aynı zamanda Yüce Allah'ın her emrine uymuş,
ve onu en güzel şekilde yaşamıştır. Çünkü onun ahlakı Kur'an'dır.
Devamla İbnu Kesir şu
ifadelere yer verir: “Allah Rasülü'nün kendisine vahy edileni tamamen
açıkladığına işaret eden bir çok hadis vardır. Nitekim bunlardan biri, Aişe
-Allah ondan razı olsun- validemizden
rivayetle gelen Mesruk hadisidir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur: “Kim sana derse ki, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem
Kendisine vahyedilenden bir şey gizledi. Muhakkak ki yalan söylemiştir. Çünkü
Allah: “Ey peygamber! Rabbin'den sana indirileni tebliğ et...” (Müslim, İman:
1/287)
Eğer tebliğ yapmazsan
peygamberlik görevini yerine, getirmemiş olursun.
Yine bu ayetin tefsirinde,
İbnu Kesir, İbnu Abbas'tan nakille der ki: “Yani sana indirilenden bir ayet dahi
gizlersen, peygamberlik vazifesini yerine getirmiş olmazsın.”
“.... Sana da zikri
(Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara vahyedilenleri açıklayasın diye. Umulur ki
düşünüp öğüt alırlar.” (Nahl: 44)
Ayetin tefsiriyle ilgili
olarak İbnu Kesîr: “.... însanlara vahyedilenleri açıklayasın diye....” (Nahl:
44) Rabbinden sana verilen ilim yani Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem,
Ademoğlu'nun efendisi ve yaratılanların en faziletlisidir. Allah tarafından
kendisine indirilene tabi olup buna düşkünlüğü sebebiyle vahyi en güzel
şekliyle tebliğ ederek mücmel (kapalı) olanı ayrı ayrı tafsil etmiştir, müşkil
(zor) olanları da beyan buyurmuştur, demiştir.”
Yüce Allah buyurur ki:
“Bu kitapta sana her şey
için bir açıklama, hidayet ve rahmet kaynağı, müslümanlar için de müjdeci
olarak indirdik.” (Nahl: 89)
“Bu kitapta sana her şey
için bir açıklama....” ayetin tefsirini İbnu Kesir Imam Evzaî'den, sünnet
olarak nakletmektedir:
“İmam Şafiî -Allah ondan
razı olsun- er-Risale adlı eserinde Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in,
Allah'ın hidayetine tabi olduğuna ve ona sımsıkı sarıldığına kendisinin de
şahitlik ettiğini söylüyor. Aynı zamanda şöyle buyuruyor:
“İşte sana da ey Muhammed!
Emrimizden bir ruh (Kur'an)'ı böyle vahyettik. Önceden sen kitap nedir, iman nedir
bilmiyordun. Fakat biz o kitabı kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayet
edeceğimiz bir nur kıldık. Kuşkusuz sen de, bu kitap vasıtasıyla, insanları
dosdoğru yola iletiyorsun.” (Şura: 52)
İmam Şafiî -Allah ondan
razı olsun- er-Risale adlı eserinde ele aldığı bir hadiste Allah Rasulü
sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu bildiriyor: “Allah Teala'nın
emrettiği hiçbir şey yoktur ki, size emretmiş olmayayım, sakındırdığı hiçbir
şey de yoktur ki, sizi ondan sakındırmış olmayayım.”
Bu hadisinde açıklık
getirdiği gibi muhakkak ki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Allah'ın
kendisine göndermiş olduğu risaletini insanlara tamam olarak tebliğ etmiştir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Bugün size dininiz! ikmal
ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak da sizin için islam'ı
seçtim.” (Maide:3)
“Allah Rasulü sallallahu
aleyhi ve sellem, sizi, gecesi gündüzü gibi apaydınlık doğru yol üzere
bıraktım. Ondan sapan mutlaka helak olur buyurmaktadır.” (Ahmed b. Hanbel
Müsned 4/126 - İbnu-i Mace; 43 ve Ebu Davud)
Veda haccında Allah Rasulü
sallallahu aleyhi ve sellem. Ya Rabbi risaletini tebliğ ettim. Ya Rabbi şahid
ol!” (Sahih-i Müslim, Kitabu'1-Hac: 1/147) diyerek elçilik görevini yerine
getirdiğini çok açık bir dille bildirmiştir. Bundan dolayı biliyoruz ki,
şeriatımız birdir. Bazılarının sandıkları gibi, zahir ve batın olmak üzere iki
ayrı şeriatımız yoktur. Bu konuyu bu küçük risale içerisinde açıklama imkanım
yoktur. Çünkü bu konuda ileri sürülen hadisler mevzu, yani uydurmadır.
İmam-ı Şafiî er-Risale
isimli kitabında şöyle diyor:
“Allah'u Teala'nın hüküm
vermeyip de Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in koyduğu hükümler Allah
tarafından konulmuş gibidir.” Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor;
“.... Şüphesiz sen de bu Kitap
vasıtasiyle insanları dosdoğru yola iletiyorsun.” “Hem de göklerde ve yerde
bulunan her şeyin sahibi olan Allah'ın yoluna... Bilesiniz ki bütün işler
Allah'a varır.” (Şura: 52-53)
ALLAH VE RASULÜNE İTAAT
ETMENİN EMRî VE MUHALEFETTEN SAKINMAK
Yüce Allah buyurur ki:
“Allah ve Rasulü bir şeye
hükmettikleri zaman, mü'min erkek ve mü'mine kadının kendi işlerinde artık
başka bir şeyi seçmeye hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasülü'ne karşı gelirse
apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab: 36)
Başka bir ayette de:
“Her kim Allah'a ve
Peygamber'e itaat ederse, işte böyleleri kıyamet gününde Allah'ın kendilerine
nimet verdiği, peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salihlerle beraberdirler.
Onlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa: 69)
“Kim Rasule itaat ederse,
muhakkak Allah'a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80)
“Ey müslümanlar!
Peygamberi kendi aranızda çağırmayı, birbirinizi çağırmakla bir tutmayın.
Allah, içinizden birbiri arkasına gizlice sıvaşanları elbette bilmektedir. Bu
itibarla Allah'ın emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın gelmesinden,
yahut acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nur: 63)
Yüce Allahın: “O'nun
emrine aykırı davranmaktan sakınsınlar” ayetinin tefsirinde İbnu Kesir, Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in emrine, yoluna, metoduna, sünnetine ve
şeriatına aykırı hareket edenler, bundan sakınsın. Zira söz ve ameller, onun
sözleri ve amelleriyle ölçülüp değerlendirilir. O'na uygun olanlar kabul
edilir. O'na uygun olmayanlar ise, söyleyeni ve yapanı her kim olursa olsun,
kendisine geri çevrilir. Nitekim Buhari ve Müslim'in sahihlerinde ve başka
eserlerde de rivayeti sabit olduğuna göre, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur:
“Her kim, bir amel işler
de, o amel hakkında bizim bir emrimiz yoktur o amel merduttur (yani
geçersizdir).” (Müslim 1719, Buhari, Sulh: 5, İ'tisam: 221, Müslim: 1719, İbnu
Mace, Mukaddime: 14,
Ebu Davud: 4606)
Aişe -Allah ondan razı olsun-'den gelen bu
hadisde reddin manası; kabul edilmez, batıldır, yani amel edilmez. Bu hadis
İslam'ın temel kaidelerinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu Allah
Rasulü'nün sözlerinin toplandığı yerdir. Aynı zamanda bid'at ve hurafelere
açık bir reddiyedir. Bu bid'atlar eski
veya yeni de olsa asla değişmez.
Yani gizli ya da açık
olarak Allah Rasülü'nün şeriatına aykırı hareket edenler, muhalefet etmekten
korkmaları ve sakınmaları gerekir.
“Fitne ve bela gelmesinden”
yani; kalplerde küfür, nifak ve bid'at gibi.
“Elemli bir azap isabet
etmesinden” ise, dünya hayatında öldürme, had cezası uygulanması veya hapis vb.
şekilde bir fitnenin gelmesinden sakınsınlar.
“Başlarına fitne ve bela
gelmesinden veya çok elemli bir azab isabet etmesinden sakınsınlar” ayeti
hakkında İmam Kurtubî, Allah'ın emrine aykırı davranmalarından dolayı, Allah
onlara gereken cezayı verecektir.” Buradaki “fitne” öldürme anlamındadır, İbnu
Abbas ve daha başkalarının da dedikleri gibi Rasülullah'ın emrine muhalefet
etmelerinden' dolayı kalpleri mühürlenmiştir.
İmam Şatibî, “el-İ'tisam”
adlı kitabının (1/132) de şöyle zikretmektedir:
“Zübeyr İbnu Bekkar
dediki, Malik İbnu Enes'in -Allah ondan razı olsun- şöyle dediğini işittim: “Bir
adam ona gelerek, ey Ebu Abdullah! Hac yapmak için ihrama nereden gireyim, der.
Malik:
“Rasulullah'ın ihrama
girdiği yer olan, zu'1-Huleyfe'den gir” der. Adam, “Ben Mescid-i Nebevi'deki,
Rasülullah'ın kabrinin bulunduğu yerden ihrama girmek istiyorum” der. Malik -Allah
ondan razı olsun-, “Sakın bunu yapma. Çünkü basına bir bela gelmesinden
korkarım” der. Adam: “Ne fitnesiymiş bu? Ben sadece Rasülullah'ın ihrama
girdiği yerden, bir kaç mil geriden ihrama girmek istiyorum” der. Bunun üzerine
Malik b. Enes -Allah ondan razı olsun-, “Rasülullah'ın kısaltarak
faziletlendirdiği mesafeyi, başka birinin gelip uzatmasından daha büyük bir
fitne olabilir mi? Ben Yüce Allah'ın bir ayetinde şöyle buyurduğunu duydum: “Bu
itibarla Allah'ın emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın gelmesinden,
yahut acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.”
Daha sonra İmam Şatibî
sözüne devamla der ki: “İmam Malik'in (Allah ona rahmet eylesin) bu fitneyi
ayetin tefsiri olarak zikrettikten sonra zira onlar bid'at ehli, Allah'ın
kitabında, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetinde
zikredilenlere göre değil de, akıllarının kendilerine çizmiş olduğu yoldan
giderler.”
Bu duruma benzer bir olay
da İbnu Mes'ud -Allah ondan razı olsun-'dan, İbnu Vaddah rivayet etmiştir, İbnu
Mes'ud der ki: “Sizler, Rasülullah'ın yoluna değil de başka yolu doğru kabul
ediyor ve sapıklık günahına sımsıkı sarılıyorsunuz?” Sözlerini bir gün çevresinde
topladığı topluluğa vaaz eden bir adamın yanından geçerken, bu adamın söylediklerine
körü körüne uyan topluluğa söylemiştir. Adam etrafında topladığı topluluğa
şöyle diyordu:
“İçinizden kim şu kadar şu
kadar 'Sübhanallah' derse Allah ona acır, rahmet eder. îçinizden kim şu kadar
'Elhamdülillah' derse, Allah ona acır ve rahmet eder.” (Sünen-i Darimi: 1/210,
Mecmeu'z-Zevaid, 1/181. Hadisin merfu için bkz. Müslim, Müsafir 275 (1/563) İbnu-i
Mace, Mukaddime, 12 (1/59), Ahmet b. Hanbel, Müsned; 1/380,404.)
Muhakkak Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim bana itaat ederse cennete girer. Her kim de
bana karşı çıkarsa imtina etmiş olur, cennete giremez” diye buyurmuştur.
(Buhari; Kitabu'l-î'tisam bi'1-Kitabı ve's-Sünneti; 15/12)
Yine Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem: “îçinizden hiç birinizin koltuğuna yaslanmış bir
vaziyetteyken benim emir ve nehiylerimden biri ulaştığında başkasını bilmem,
biz Allah'ın kitabında gördüğümüze uyarız, dediğinizi sakın görmeyeyim” diye
buyurdu. (Ebu Davud, Sünnet, 6 (5/12); İbnu-i Mace, Mukaddime; 2, Tirmizi;
ilim; 2665)
ALLAH RASÛLÜ SALLALLAHU
ALEYHİ VE SELLEM'ÎN SÜNNETÎNE TABÎ OLMANIN FARZÎYETÎ
Yüce Allah şöyle
buyuruyor:
“Evlerinizde okunan
Allah'ın ayetlerini ve hikmetini hatırlayın. Allah şüphesiz lütuf sahibidir.
Her şeyden haberdardır.” (Ahzab:34)
“Allah, kendilerine
içlerinden ayetlerini onlara okuyan, onları maddî ve manevî pisliklerden
temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle
mü'minlere şüphesiz büyük lütufta bulunmuştur. Oysa önceden onlar apaçık bir
sapıklık içinde bulunuyorlardı.” (Ali İmran: 164)
İmam Şafiî er-Risale adlı
eserinde, bu ayet-i kerîmelerde Yüce Allah, kitap ve hikmeti zikretmektedir.
Kitaptan gaye, Kur'an-ı Kerîm'dir. Kur'an ilmini bilen ilim ehlinden işittiğime
göre hikmet; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'm sünnetidir. Buradaki
konumuzda söylenene en yakındır. Doğrusunu ise Allah bilir demiştir. Zira
Kur'an-ı Kerîm bir zikirdir. Hikmetse Kur'an'a tabi kılınmıştır. Yüce Allah
kitab ve hikmeti öğretmekle kullarına verdiği nimeti hatırlatmaktadır. Bu
husus, dikkat edilirse hikmet Allah Rasülü'nün sünnetinin dışında başka bir şey
değildir. Dolayısıyla bundan başka bir şey söylemek doğru değildir. Diğer taraftan
Allah Rasülü'ne itaati farz kılmıştır. Aynı zamanda insanların Allah Rasulü
sallallahu aleyhi ve sellem'e tabi olmalarının farziyetini açıklamıştır. Ancak
Allah'ın kitabı, sonra da Rasülullah'ın sünneti farzdır gibi bir söz söylemek
asla caiz değildir.
Allah'ın kitabında ve
Rasulü'nün sünnetinde yer alan hükümlerin dışında herhangi bir söze farz demek
doğru değildir. Şurası açıktır ki, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'ın
sünneti, hem “Amm” (umumiliği) ve Hass”ı (hususiliği) delillerle açıklamıştır.
Sonra Allah Teala hikmeti kitabıyla birlikte anmış ve birbirine tabi kılmıştır.
Takdir edilir ki, Allah bu hususiyyeti Rasülü'nden başka hiçbir yarattığına
vermemiştir.
Allah Rasulü sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Şunu kesinlikle biliniz ki, bana
Kur'an-ı Kerîm ve O'nun bir misli verilmiştir. Karnı tok bir hale rahat
koltuğuna oturarak şu Kur'an'a sarılınız, onda helal olarak ne görmüşseniz, onu
helal kabul ediniz, neyi de haram görmüşseniz, onu da haram kılınız” diyecek
bazı kimseler gelmek üzeredir. Şüphesiz ki, Allah Rasülü'nün haram ettiği,
Allah Azze ve Celle'ın haram ettiği şey gibidir.” (Ahmed bin Hanbel Müsned:
2/367,4/132, Ebu Davud, Sünnet: 6, (5/10), İmare;33, Tirmizi, İlim: 10, İbnu-i
Mace: 2) Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Size iki şey bıraktım ki,
onlara tutundukça asla sapıtmayacaksınız, Allah'ın kitabı Kur'an ve Rasülü'nün
sünnetidir.” (Buhari: 1/24, İmam Malik el-Muvatta 2/899, Hakim 1/93)
Ömer -Allah ondan razı olsun- bir gün
Tevrat'tan bazı nüshalarla, Allah Rasülü'nün huzuruna gelerek dedi ki: “Ey
Allah'ın Rasülü! îşte bunlar Tevrat'tan bazı nüshalar, oysa buna sükut etti.
Ömer bu nüshaları okumaya başladı. Buna karşı Allah Rasülü'nün yüzü
kızarıyordu. Ebu Bekir -Allah ondan razı olsun-, bu sırada Ömer'e dedi ki: “Annesiz
kalası herif! Allah Rasülü'nün yüz ifadelerini görmez misin? Ömer Allah
Rasülü'nün o halini görünce şöyle dedi: “Allah ve Rasulü'nün gazabından Allah'a
sığınırım. Rab olarak Allah'ı, din olarak islam'ı ve Nebi olarak da Allah
Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'e razı olduk.” Bunun üzerine Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, eğer
Musa (a.s.) çıka gelseydi ve beni bırakıp da ona tabi olsaydınız, doğru yoldan
sapıtmış olurdunuz. Eğer o hayatta olup benim peygamberliğime ulaşsaydı bana
tabi olurdu.” (İmam Ahmed, Müsned, 3/470-471, ve Darimi 1/441, el-Musannaf:
10/313-334, Mecmeu'z-Zevaid, 1/173-174, 182)
“Bir kavme ne oluyor ki,
benim yaptığım şeyden kaçınıyorlar. Allah'a yemin olsun ki ben Allah'ı onlardan
daha çok tanıyorum ve daha çok korkuyorum.”
Imam Şafiî; Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem'in, Allah'ın kitabıyla birlikte koyduğu hükümlerin
yanı sıra Allah'ın kitabında nass halinde bulunmayan hükümler de koymuştur. Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ne hüküm koymuşsa, Allah bizi o hükme tabi
olmak ve itaat etmekle mükellef kıldı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e
tabi olmamayı hiç bir mazeret bile kabul edilmeksizin günah ve kötülük olarak kabul etmiştir. Allah
Teala kullarının Rasülü'nün sünnetinden ayrılmaları için hiç bir yol
bırakmamıştır” diyor. Imam Şafiî bir başka güzel ifadesinde (Allah ondan razı
olsun) şöyle diyor: “Allah'ın kitabındaki hükümlerle, Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem'ın sünnetindeki hükümler ihtilaf etmezler (çatışmazlar).
Bilakis bütün hallerde beraberdirler. Kim Allah Rasülü'nden alırsa muhakkak ki
Allah'tan almıştır. Çünkü Allah Rasülü'ne itaati farz kıldı. Yine dedi ki; “Kim
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'den doğruluğu sabit bir söz işitirse
onu başkasına öğretmesi gerekir.” Bundan da anlaşılan mana mezhep sahibine, sahih
hadis delil olduğu zaman, hadisle amel etmeyi terketmesi caiz olmaz. Ancak şu
kadarım söyleyebiliriz ki, sünnet hakkında cehalete düşer ve sırf o sünneti
bilmediği için aykırı bir görüş söyleyebilir veya tevil edebilir.”
Imam Şafiî: “Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti Kur'an-ı Kerîm'le beraber iki yönde
anlaşılabilir” dedi. Bundan ilki:
“Kur'an-ı Kerîm'in nassı, Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Allah Azze ve Celle'nin indirdiği vahye
aynen tabi olmuştur, îkincisiyse; Kur'an-ı .Kerim'deki ayetlerin muradını
Allah'dan gelen vahiy olarak beyan etmiş ve nasıl farz kılındığım da
açıklamıştır. Amm ve Hass bakımından kulların ne şekilde amel edeceklerini, bunu
ne şekilde anlamaları gerektiğini bildirmiştir. Bu iki hususta Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ın kitabına tabi oluyordu.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in
sünnetinin dindeki yeri reddedilmez değerdedir. Çünkü vahiy ürünüdür. Allah
hakkında hüküm vermeyip de, Rasulullah'ın verdiği hükümler, Allah tarafından
verilmiş hükümlerle aynı kabul edilir. Müslüman olarak bilmeliyiz ki,
Rasülullah(s.a.v.)'in Kur'an'a ilişkin açıklamaları ve Kur'an'ın pratik hayatta
yaşanır hale getirilmesi demek olan sünnetin Asr-ı Saadet (saadet asrı)'nda
olduğu kadar bizim toplumumuz için de geçerli olduğunu kabul etmek şer'î bir
zorunluluktur. Kur'an'ı, kendisine indirilen Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem'den daha iyi anladığını iddia eden yalnızca yalancıdır. Kur'an adına
hareket ettiğini iddia ederek sünneti reddedenler, kesinlikle samimi
değillerdir. Allame imam Şevkanî'nin deyimiyle Sünneti Mutahhara'nın ahkam
koyması konusundaki hüccet oluşunun kesinliğine rağmen onun İslam hukukundaki
yerine karşı çıkanlar ancak İslam'dan nasibi olmayanlardır.” (İmam Şevkanî,
İrşadu'l-Fuhul, s. 29)
Çünkü sünnetin reddini
ifade eden Kur'an'da tek bir ayet bile bulunamaz. Oysaki sünnete uymayı emreden
pek çok ayet mevcuttur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Sana kitabı indirdik
ki, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklayasın diye.” (Nahl: 64)
“O peygamber hevasından
konuşmaz. Onun konuşması ancak bildirilen bir vahiydir.” (Necm: 3-4) Abdullah
b. Amr şöyle der: “Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'dan duyduğum her
şeyi ezberlemek maksadıyla yazıyordum. Kureyş beni bundan nehyetti ve “Rasülullah
kızgınlık ve sükunet halinde konuşan bir insan iken ondan duyduğun her şeyi
nasıl yazarsın? dediler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Rasulullah'a
anlattım. Eliyle ağzını işaret ederek; Yaz nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, buradan
haktan başka bir şey çıkmaz” buyurdu. (Ebu Davud; 2/343) “Kim Rasule itaat
ederse, Allah'a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80)
Sünnet inkarcılarının durumu,
Kur'an-ı Kerîm'de haber verilen Allah ile Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem’inin arasını ayırmak isteyenlerin durumu gibi apaçık bir küfrü
hatırlatmaktadır. Yüce Allah onlar için şöyle buyuruyor:
“Onlar ki, Allah'ı ve
elçilerini inkar ederler. Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isterler,
kimine inanırız, kimini de inkar ederiz derler. Bu ikisinin arasında bir yol
tutmak isterler. İşte onlar kafirlerin ta kendileridir. Biz de kafirlere
alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır.” (Nisa: 150-151)
Kur'an'a iman etmek
kişiyi, “La ilahe illallah” tevhidinin, Rasulullah'ın sünnetine inanmak ise
kişiyi, “Muhammedün Rasülullah” şehadetini tahkike götürür. Zaten “Muhammedün
Rasülullah”, şehadetinin manası, Rasulullah'ın emirlerine itaat etmek, haber
verdiği hususlarda, onu doğrulamak, onun nehyettiği kötülüklerden kaçınmak ve
istenildiği şekilde Allah Azze ve Celle'ye ibadet etmektir. Her kim; “Ben
sünnetin amele taalluk eden yönünden başkasına inanmam” diyorsa, işte onun durumu.
Yüce Allah'ın şu hükmünün içine girer:
“Yoksa siz kitabın bir
kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası,
dünya hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gününde de azabın en
şiddetlisine itilirler.” (Bakara: 85)
Kim “Ben Kur'an'dan başka bir şeye ne inanır,
ne de amel ederim” derse, bu kimse tıpkı şöyle konuşan kişiye benzer: “Ben
Allah'tan başka ilah bulunmadığına şehadet ederim. Fakat Muhammed'in onun
Rasülü olduğuna şehadet etmem” manasına gelir ki, böyle bir şehadetin de geçersizliğinde
asla bir kuşku yoktur. Yüce Allah'ı seviyorsanız, bana uyun! Ki Allah da sizi
şevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Al-i îmran: 31)
Ne zaman ki İslam ümmeti;
peygambere uyma, ona itaat etme, emirlerine boyun eğme ve teslim olma gibi
hususlarda tam bir bozgunluk sürecine girmiş oldukları halde, yine de
Rasülullah'ı sevdiklerini ileri sürmüş iseler de, işte bu iddia, tevhidi
olmayan his, vicdan, Kur'an ve sünnet açısından batıl ve yalan bir iddiadır.
Bunun aksini iddia eden varsa delilini getirsin. Neticeden her şeyin içyüzünün
ortaya çıktığını görecektir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Hayır, Rabbine
andolsun ki, onlar aralannda ihtilafa düştükleri zaman, içlerinde bir burukluk
duymadan verdiğin hükme gönül hoşluğuyla razı olup tam anlamıyla teslim olmadıkça
iman etmiş olamazlar.” (Nisa: 65)
ÎHTÎLAFLARI ALLAH VE RASULÜNE GÖTÜRMENÎN FARZ OLDUĞU HAKKINDAKİ EMÎR
Yüce Allah şöyle
buyuruyor:
“Allah ve Rasulü, bir şeye
kükmettikleri zaman, mümin erkek ve mümine kadının kendi işlerinde artık başka
bir şeyi seçmeye hakları yoktur. Kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık
bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab: 36)
Müfessir İbnu Kesir; “Bu
ayet-i kerîme genel olarak tüm meseleleri içine alır. Şöyleki, Allah ve Rasülü
bir şey hakkında hükmettiği zaman hiçbir kimsenin ona muhalefet etmesi, hiçbir
görüşü ve sözü Allah ve Rasülü'nün emrinin önüne geçirmesi mümkün değildir”
dedi. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah'a
itaat edin. Peygamberede itaat edin. Sizden olan emir sahiplerine de. Eğer
Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız herhangi bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz, onu Allah'a ve Rasulü'ne götürünüz. Bu hem daha hayırlı, hem de
sonuç itibariyle daha güzeldir.” (Nisa: 59)
İbnu Kesir -Allah
kendisinden razı olsun-, bu ayetin tefsirinde der ki:
“Allah Teala'ya itaat
ediniz, yani Allah'ın kitabına uyunuz. Ve Rasulü'ne itaat ediniz. Rasulullah'ın
sünnetinden alınız. Sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz. Yani Allah'a
isyan olmadıkça, Allah ve Rasulü'ne itaat ettikleri müddetçe emirlerine itaat
ediniz.”
Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İtaat ancak maruftadır”. (Buhari, Ahkam: 4,
Müslim, İmarat: 39-40) Çünkü “Allah'a isyan konusunda yaratılmışa itaat yoktur”
gerçeği açık bir şekilde ifade eder.
“Eğer bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz, onu Allah'a ve Rasulü'ne götürün” ayeti hakkında seleften Mücahid
ve başkaları şöyle diyor: Yüce Allah bu emri, insanlara, dinin usul ve füru
meselelerinde ihtilaf ettikleri zaman, ihtilaflarını, işte bu Allah'ın emri
olan kitap ve sünnetle halletmelidirler. Allah'ın buyurduğu gibi: “De ki,
ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek ancak Allah'a mahsustur.”
(Şura: 10)
Kim bir işin doğruluğuna,
kitap ve sünnetten delil getirerek hükmederse işte bu haktır. Haktan sonra
ancak sapıklık vardır. Bunun için Yüce Allah şöyle buyurur:
“Allah'a ve ahiret gününe
gerçekten inanıyorsanız”, yani aranızda çekişmiş olduğunuz meselelerde
bilgisizliğinizi, düşmanlığınızı bırakarak o meselede Allah'ın kitabı ve
Rasülullah'ın sünnetiyle muhakeme edin. “Allah'a ve ahiret gününe gerçekten
inanıyorsanız”. Bu ayet-i kerîmenin, bunun üzerine delil olmasıyla, her kim
ki, ihtilaf anında kitap ve sünnetle hükmetmezse ya da ihtilaflarını kitap ve
sünnete götürmezse, o Allah'a va ahiret gününe inanmıyor demektir. “Bu, hem
hayırlı”, yani Allah'ın kitabı ve Rasulü'nün sünnetiyle hükmetmek ihtilafı bu
ikisine götürmeniz, sizin için hayırlıdır. “Ve netice bakımından daha güzeldir.”
Sonuç olarak kazanç bakımından daha güzeldir.
O Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem’in vermiş olduğu hüküm ister gizli olsun, ister açık olsun her
zaman bağlanması gereken bir farz ve hak olduğunu kimsenin böyle bir hakka ve
farza uymamazlık etmemesi gerektiğini bildirerek şöyle buyuruyor: “Sonra da
verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ona tam bir
teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olamazlar.” Yani seni hakem olarak tayin ettikleri
zaman kesinlikle ve içtenlikle iman ve itaat ederler, hakemlik yaptığın konuda
hiçbir zaman kendi nefislerinde bir sıkıntı duymayacaklardır. Onun hükmünü açık
ya da gizli olsun eleştirmeyeceklerdir. Herhangi bir engel ve savunmaya
başvurmaksızın tam bir teslimiyetle verdiğin hükmü kabullenip teslim
olacaklardır.
Ne zaman sünnet sahih
olursa, imamın görüşü terkedilip sünnet ile amel edilmesi gerekir, ihtilaftan
kurtuluşun yolu da budur. İhtilaf anında sünnete bağlılığın gerekliliği
hakkında Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Sizin içinizde hayatta
kalanlar bir çok ihtilaflar göreceklerdir. Sizin üzerinize düşen benim
sünnetimle hidayete nail olan Hulefa-i Raşidîn'in sünnetinden ayrılmayınız. Azı
dişlerinizle ona sımsıkı sarılınız. Din adına dinde olmayan işlerin sonradan
uydurulmasından sakının, zira dinde her sonradan uydurulan bid'attır. Her
bid'atta sapıklıktır. (Ebu Davud, Sünnet; 4607, Tirmizi, İlim: 16, İbnu-i .
Mace, Mukaddime; 6, 1/15-17. Şeyh el-Bani, Zilalü'l-Cenneti fî
Tahrici's-Sünne'de 1/17-19, hadis sahihdir. Ahmed b. Hanbel Müsned, 4/126-127.
Beyhaki, Medhal: 135, Hakim, Müstedrek, 1/95-96)
TAKLİT EN TEHLÎKELÎ
TARTIŞMALARIN BAŞINDA GELÎR
Allah Azze ve Celle
buyuruyor ki:
“Allah'a ve Rasülü'ne
itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. aksi halde başarısızlığa uğrarsınız ve
kuvvetiniz yok olup gider. Sabredîn; şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.”
(Enfal: 46)
Allah Azze ve Celle
hezimete uğramanın sebebi olarak çekişmeyi haber vermektedir. Allah'ın kitabı
ve Rasulü'nün sünnetiyle hükmettiğimiz zaman çekişme olmayacaktır. Çünkü
insanlar kendi görüşleri üzerinde taassub sahibi olduklarından veya delile
bakmaksızın başkalarını taklid ettikleri zaman çekişme meydana gelmektedir.
Bundan dolayı sahabe (Allah onlardan razı olsun) onlara baktığımızda bütün
meselelerde onlar, yine kendi içlerinden olan başka birini taklid etmiyorlardı,
îşte onlardan; Ebu Bekir ve Ömer -Allah ondan razı olsun-'a bunun gibi
dört imam (Allah'ın rahmeti üzerine
olsun) ve başkaları kendi görüşlerinde taassub göstermeyip, Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem'in hadisine kendi görüşlerini terkediyorlardı ve
delillerini bilmeksizin başkalarınin da kendilerini taklid etmelerini men
ediyorlardı. Gerçek olan bir şey varki, onlar insanların en hayırlılarıydılar. Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in dediği gibi “insanların en hayırlısı
benim zamanımda yaşayanlar (sahabe) ve sonrakiler (tabiin) ve ondan sonra gelenler
(tebe-i tabiin)'dir” demiştir. (Buhari, Müslim, Fadaili's-Sahabe; 7/211,
Buhari, Şehadet 5/190, Tirmizi, Fiten: 2222)
Allah ve Rasulü hüküm
verdiği zaman kendilerinden ne bir söz söylüyor ne de bir amelde kesinlikle
bulunmuyorlardı. Onun sünnetine azı dişleriyle sımsıkı bağlanıyorlardı. Allah
Rasülü'nün vasiyet ettiği gibi: “.... O halde sizler benim sünnetimle hidayete
ermiş Raşit ve yol gösterici halifelerin sünnetinden ayrılmayınız. Ona sımsıkı
sarılın, azı dişlerinizle tutun, (dinde) sonradan uydurulmuş işlerden sakının.
Çünkü dinde sonradan uydurulan her şey bid'attır, her bid'at sapıklıktır.” (Ebu
Davud, Sünnet; 4607, Tirmizi, İlim: 16, İbnu-i Mace, Mukaddime; 6, 1/15-17.
Şeyh el-Bani, Zilalü'l-Cenneti fî Tahrici's-Sünne'de 1/17-19, hadis sahihdir.
Ahmed b. Hanbel Müsned, 4/126-127. Beyhaki, Medhal: 135, Hakim, Müstedrek,
1/95-96)
Şüphesiz; sünnet üzere
olmayan bütün amellerin bid'at olduğu bilinen bir gerçektir. Böyle ameli
uygulamak büyük bir imam tarafından söylenmiş olsa bile caiz değildir. Bu
konuda “O hakkı ararken hataya düşer, ictihad ettiğinde yetersiz kalırsa
hatasından dolayı sorulmaz, ceza görmez, ecir alır. Bu ecir ictihadından
dolayıdır. Hatası da affedilmiştir.” Kendilerine nass ulaşmadığından gerek
selef, gerekse halef alimlerinden çoğu içtihad etmişler, zayıf hadisi sahih;
ayeti değişik manada yorumladığından ya da kuvvetli bulduğu görüşten dolayı bir
takım söz ve davranışlarında farkında olmadan bid'ate düşmüşlerdir. Kendilerine
ulaşmayan deliller (nasslar konusunda), Rabbinden gücü yettiğince korkarsa; “Ey
Rabbimiz! Unutmuş veya hata etmişsek bizi sorumlu tutma” (Bakara: 286) ayeti
onda tahakkuk eder. “Allah Teala (bu duaya mukabil olarak); “Sorumlu tutmadım”
buyurmaktadır. Bu hadis sahihdir. Allah
Rasulü'nün sahabesi hiç bir zaman taassub yapmıyordu.
Allah Teala şöyle
buyuruyor:
“(Ey Müslümanlar!)
Peygamberi kendi aranızda çağırmayı, birbirinizi çağırmakla bir tutmaym. Allah,
içinizden birbiri arkasına gizlice sıvaşanları elbette bilmektedir. Bu
itibarla, Allah'ın emrine muhalefet edenler, başlarina bir belanın gelmesinden,
yahut acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nur: 63)
“Ey iman edenler! Allah'ın
ve Rasülü'nün önüne geçmeyin (onlardan önce bir şey hakkında hüküm vermeyin) Allah'dan
korkun şüphesiz Allah işiten ve bilendir.” (Hucurat: l) Bir başka ayetinde;
“Oysa aralarında hüküm
vermesi için Allah'a ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’ine davet
olunan mü'minlerin sözü ise, “işittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte kurtuluşa
erenlerde bunlardır.” “Kim Allah'a, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’ine
itaat eder ve ondan korkar, sakınırsa işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Nur:
51-52)
Bundan dolayı selef-i
salihin (Allah onlardan razı olsun) Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in
sünnetine sımsıkı sarılarak sünnete muhalif bütün sözleri reddediyorlardı.
İMAMLARIN SÖZLERÎ
Muhakkak ki dört imam ve
başka hidayet imamları, Allah onlardan razı olsun hadis ne zaman sahih olursa
hadisle amel edilmesinin mahiyetinin açıklamışlardır. Buna da kendi sözleri
açıklık getirmektedir. Çünkü onlar hiçbir zaman hadise muhalefet etmemişlerdi;
aynı zaman taklidden de kaçıyorlardı. İşte müctehid imamların, sünnete uymakla
sünnetle çelişen görüşlerini terketmekle ilgili görüşleri:
İmam Ebu Hanife -Allah
ondan razı olsun-: Allah ona rahmet etsin, o şöyle diyor: “Hadis sahih olduğu
zaman benim mezhebim (görüşüm) odur.” (İmam İbnu Abidin'in el-Hasiye c.l, sh.
63 ile Resmu'l-Müfti, Mecmuati Resaili İbnu Abidin, c.l, sh.4. Şeyh Salih
el-Fullani'nin “îkazu'l-Himem'de sh.63 ve İbnu Abidin'in İbnu'ş-Şahne'ye ait”Şerhu'l-Hidaye'den
naklettiğine göre şöyle deniliyor:Hadis sahih olduğu zaman mezhebin görüşü'ile
çelişse de onunla amel edilebilir.”Ve kişinin mezhebi hadisin hükmü olur.
Hadisle amel etmek mezheb taklidcisi kişiyi Şafı veya Hanefi olmaktan çıkarmaz,
imamın bu sözü İbnu Abdi'l-Berr, Ebu Hanife ve diğer imamlardan rivayet
etmektedir. Şeyh muhaddis Muhammed Nasuruddin el-Bani ise şöyle diyor: Bu söz
imamların ilim ve takvadaki olgunluklarındandır. Öyleki bu alimler sünnetin tamamını
bilmediklerine işaret etmişlerdir. Bazen onlardan kendilerine ulaşmamış bir
sünnete ters görüş çıkmakta ve bu durumda meseleyi öğrenince bize sünnete
uymamızı emretmişlerdir. (Hadislerle Namaz Kitabı sh. 20)
“Hadis sahihse benim
mezhebim odur.” (Allah onlardan razı olsun) Sözü bazı yerlerde sünnetin yorumu
manasında alınmaktadır.
“Nereden aldığımızı
bilmedikçe, hiç kimseye bizim görüşümüz ile amel etmesi helal olmaz.” (İbnu
Abdi'1-Berr el-İntika fi Fezaili Selaseti'l-Eimmeti'l-Fukaha sh. 145)
Başka bir rivayette şöyle
demiştir: “Dayandığım delili bilmeden benim görüşüm ile fetva vermek haramdır.
Bir rivayette de şu fazlalık vardır. Biz birer insanız, bugün bir söz söyleriz
yarın ise ondan vazgeçeriz.”
Başka bir güzel sözünde
şöyle der: “İçlerinde hadisle meşgul olanlar bulunduğu müddetçe insanlar
kurtuluş içerisindedirler. Ne zaman ilmi, hadisin dışında ararlarsa bozulurlar.
Allah'ın diniyle ilgili bir konuda şahsî görüşünüze göre hüküm vermekten sakınınız.
SÜNNETE tabi olunuz. Kim sünnetten ayrılırsa sapıtır. (Mizanü'l-Kübra eş-Şerani
1/51)
İmam Ebu Hanife'nın -Allah
ondan razı olsun- buna benzer sözleri daha vardır. Diğer taraftan İmam Malik -Allah
ondan razı olsun- Muvatta isimli
kitabını insanların taşımasını men etmiştir.
Imam Malik -Allah ondan
razı olsun- bir sözünde de şöyle demiştir: “Ben bir beşerim. Doğruyu da
bulurum, hata da ederim. Sizler benim görüşlerime bakın. Allah'ın kitabı,
Rasulü'nün sünnetine uyanı alın, uymayanı bırakın.”
Başka bir sözünde ise; “ Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in dışında bazı insanların sözleri alınır da
terkedilir de demiştir.”
İmam Şafiî'ye gelince;
muhakkak ki onun davetinin çoğu sünnete tabi olmaktı.
“ Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem’in bir sünneti kendisine gizli kalmamış ve ulaşmamış kimse
yoktur. (Yani herkese Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem’in her sünneti ulaşmamış olabilir). Ben bazen bir
söz söylemiş bir prensib tesbit etmişimdir de o konuda benim görüşüm
hilafına Allah Rasûlü sallallahu aleyhi
ve sellem’den nakledilen bir hadis bulunmuştur. Bu durumlarda benim
görüşüm Allah Rasûlü sallallahu aleyhi
ve sellem’in görüşüdür.” (Ibnu Asakir, Tarihu Dımaşk (15/1/3). el-îkaz sh. 100.
I'larnu'l-Muvaklıın: 2/ 363-364)
“Bir kimse için, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’den
nakledilen bir sünnetin açıkça belirlenmesi halinde, onu bir başkasının sözünden
ötürü terk etmenin helal olmadığı hususunda müslümanlar ittifak halindedirler.”
(Ibnu Asakir, Tarihu Dımaşk (15/1/3). el-îkaz sh. 100. I'larnu'l-Muvaklıın: 2/
363-364)
“Bana Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih bir hadis rivayet edildiği halde, onunla
amel etmezsem, aklımın gitmiş olduğuna sizi şahid tutuyorum.” Bir başka
sözünde: “Benim söylediğim bir söz Allah'ın Rasulü'nden gelen bir hadise aykırı
olursa, sözümü duvara çarpın” demiştir. (Harevi, Zemmü'l-Kelam 3/41/1. Hatib
Bağdadî, (el-İhticac Bi'ş-Şafii (812). İbnu Asakir 15/9/10. Nevevi; el-Mecmu
1/163)
“Hakkında görüş beyan
ettiğim herhangi bir meselede hadis alimleri tarafından benim görüşlerime
aykırı bir hadis rivayet edilirse, ben sağlığımda ölümümden sonra da görüşümden
cayarım.” (Ebu Nuaym 9/107; Herevi 47/1. İ'lamu'l-Muvakkun c.2, sh. 63.
Fullani; sh. 104)
“Herhangi bir konuda söz
vermişsem ve Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem’den buna aykırı sahih bir haber gelmişse Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in
hadisi daha doğrudur. Beni taklit etmeyiniz.” (İbnu Ebi Hatim, Ebu Nuaym İbnu
Asakir; 15/9/2)
İmam Şafiî'nin talebesi, İmam
Müznî -Allah ona rahmet etsin- el-Um adlı kitabın muhtasarının başında şöyle
diyor: “Ben bu kitabı Muhammed b. îdris eş-Şafiî ilminden ve onun sözlerinin
manasından özetledim. Maksadım bu bilgilerden faydalanmak isteyene durumu kolaylaştırmak,
bununla beraber Şafi'yi ve başkalarını taklitten uzaklaştırmak olduğunu
bildirmektir. Tevfik ve hidayet Allah Azze ve Celle'dadır. Kişi buna bakarak
nefsini dini için istenilen yere koymalıdır.”
İmam Ahmed -Allah ondan
razı olsun- bu konuda bazı sözlerinde şöyle diyor:
“Beni taklit etme,
Malik'i, Şafiî'yi, Evzaî'yi ve Sevrî'yi de taklid etme. Sende onların aldığı
kaynaklardan bilgi al.” (el-Fullani; 113, î'larnu'l-Muvakkıın, c.2, sh. 302)
“Bir rivayette şöyle
demiştir: Dini konularda bunlardan, yani alimlerden herhangi birini taklid
etme, Peygamber ve onun ashabından ne
gelmişse onu al. Ashabtan sonra tabiun nesli gelir ki, bir alim bunların
görüşünü alıp almamakta serbesttir.” (Ebu Davud, Mesailu'l-Imam Ahmed, sh.
276,277)
“Evzaî'nin Malik'in Ebu
Hanîfe'nin sözlerinin hepsi şahsi bir görüşten ibaret oluyor, bence hepsi
eşittir. Delil ancak hadislerdir.” (İbnu Abdi'1-Berr, el-Cami, c.2, sh. 149)
“Kim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in
hadisini reddederse o helakin eşiğindedir.” (İbnu'l-Cevzi, sh. 182)
İşte bunlar, imamların
sünnete sarılmayı emreden ve araştırma yapmadan mesnetsiz olarak başkalarının
kendilerini taklit etmesini yasaklayan sözlerdir. Mezheb taassubu ilk iki
asırda yayılmamıştır. Ancak üçüncü asrın başlarından sonra yayılmaya
başlamıştır. Çünkü üçüncü asrın başında İslam ümmetin büyük fetihlere mazhar
olduğu hiçbir kimse için gizli kalmaz. Bundan dolayı İmamı Malik -Allah ondan
razı olsun- şöyle diyor: “Bu ümmetin sonu ancak baştakilerin düzeldiği bir
inançla düzelir.”
Bu ümmetin evvelkileri taklitçilik,
bid'atlerle ve heva hevese uymakla düzelmemiştir. Muhakkak ki hüccette (delile)
ittiba ile düzelmiştir. Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:
“Deki; işte benim
yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum. ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol
üzerindeyiz. (Kör bir saplantı içinde değiliz) Allah'ı (ortaklardan) tenzih
ederim. Ve ben ortak koşanlardan (müşriklerden) değilim.” (Yusuf: 108)
Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle . buyuruyor: “Şüphesiz ki siz sizden öncekilerin yolunu
karış karış, kulaç kulaç takib edeceksiniz. Hatta onlar bir keler deliğine
girseler siz de onların ardından gireceksiniz. “Sahabiler; “Ey Allah'ın Rasulü!
Bunlar yahudi ve hıristiyanlar mıdır? dediler. Peygamberimizde şöyle buyurdu:
Başka kim olacak. Buhari; Enbiya: 50, İğtisam 14, Müslim; ilim 6, İbnu Mace;
Fiten 17, İmam Ahmed, c.2, sh. 327, 450
Bu taklidin sonucu olarak
ümmet grup ve hiziplere ayrıldı. Yine bu taklitçiliğin eseri olarak bid'atler
yayıldı, sünnetin izleri gizlendi. Akli hareket öldürülürek fikrî heyecan durduruldu.
Ümmetin şahsiyetini zayıflatacak biçimde ilmî bağımsızlık kayboldu. Böylece
ümmete, kurtarıcı bir hayatı kaybettirerek gelişmesini ve ayağa kalkmasını
engellediler. Yabancılar, bununla bir gedik bularak islam'ın özüne nüfuz etmeye
başladılar.
Düşün ey müslüman; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetini azı dişleriyle sımsıkı sarılanlardan ol. Ve onun sünnetine muhalif olan söz ve ameli terket. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Artık Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in emrinden uzaklaşıp gidenler, kendilerini bir fitnenin çarpmasından yahut onlara pek acıklı bir azabın gelib çatmasından sakınsınlar.” (Nur: 63)
Umarım terceme
ettiğimiz Muhammed bin İsmail Ebu
Abdullah’ın Sahihi Buhari adlı
eseri hayra vesile olur ve
ümmetin dirilişine fayda verir.
Ey Rabb'imiz. Bize dünyâda da bir
güzellik ver, âhirettede bir güzellik ver ve bizi o ateş azabından koru”(Bakara:
201).
“Ey Rabb 'imiz! Hesâb günü, ayağa
kalkacağımız gün bana, ana ve babama ve bütün imân edenlere mağfireteyle” (İbrâhîm:41).
velhamdulillahi rabbil alemin
TERCEMEDE TAKİP ETTİĞİM METOD
Sahih-i Buhari’yi terceme ederken
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selemin muradına en yakın manayı
yakalayabilmek amacıyla Sahih-i Buhari’nin meşhur ve âlimler katında muteber
olan İbnu Hacer el-Askalâni’nin Fethul-Bari adlı eserinden büyük ölçüde
faydalandım.
Elimdeki Fethul-Bari nüshası ise
Şeyh İbnu Baz’ın –Allah ona rahmet etsin- Bûlâg, Ensari ve Selefi baskılarından
yaptığı çok kıymetli bir çalışmayla ortaya çıkmıştır.
Sahih-i Buhari içerisindeki
kitapların, babların ve hadislerin rakamlandırılması ise Muhammed Fuad
Abdulbaki –Allah ona rahmet etsin- tarafından yapılmıştır.
Hadisin senedinde ise zincirin en
sonundaki ravi zikredilmiş, geri kalanı ise terceme edilmemiştir. Ancak hadisin
senedi, Arapça metninde olduğu gibi nakledilmiştir.
Hadisleri tercüme ederken Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve selemin muradının hâsıl olabilmesi için geniş ve
açıklamalı tercemeye gidilmiş ve bu konuda Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellemin o hadise yüklediği mana büyük
bir titizlikle hadise lanse edilmiş ve bu konuda hadis ulemasının görüşlerine
başvurulmuştur.
Sahih-i Buhari’yi Müslümanlar
Kurân-ı Kerim’den sonra ikinci kaynak olarak kabul etmişlerdir. Muhammed Ümmeti
bu kitabı kabul etmiş ve hadislerin tamamının sahih olduğu hükmünü
vermişlerdir.
Sahih-i Buhari de gerçekten bu
övgüyü hak etmiştir. Hadis ulemasının bu kitaba verdikleri önem, bunu anlayıp
şerhetmedeki çaba ve gayretleri de bunu göstermektedir. Gerçekten özel olarak
Sahih-i Buhari ve genel olarak hadis kitapları büyük çabalarla derlenip
hadisler bir araya getirilmiştir. Öyle ki bir hadis için aylarca yol gidilmiş
ve bunun için çok büyük çabalar harcanmıştır.
Böyle bir eseri arapçadan
Türkçeye aktarmayı nasip ettiği için Allah’a hamdu senalar olsun. Rabbım ahiret
azığı kılsın. Okuyan kişilere ise öğrenme, yaşama, hıfz etme ve anlatmayı nasip
etsin. Amin.
HARUN YILDIRIM
888casino Casino Resort Brings Out New Jersey
YanıtlaSil888casino Casino 아산 출장안마 Resort 용인 출장마사지 Brings Out New Jersey's First Licensed Sportsbook to by 김제 출장마사지 the Eastern 김천 출장안마 Band of the Cherokee 파주 출장안마 Nation.